22/11/63 – Stephen King

 

22/11/63 benim okuduğum ilk Stephen King romanıdır. Yazarın bu en son kitabı benim okuduğum ilk romanı, ancak son olmayacağına eminim. Böylesine güçlü bir yazarı şimdiye kadar neden tercih etmedim, kesin bir neden ortaya koyamam. Belki Stephen King‘in romanlarından sinemaya aktarılan filmlerin kafa karıştırıcılığı, belki henüz okuma zamanımın gelmeyişi. Her neyse, Stephen King’le böyle bir roman sayesinde tanıştığım için mutluyum.

22/11/63 , tarihle ve siyasetle ilgisi olanların tahmin edebileceği bir tarihtir. 22 Kasım 1963’te ABD 35. Başkanı John Fitzgerald Kennedy uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti. Suikastçinin adı Lee Oswald idi. Ancak suikastçinin bu işi kendisinin mi yaptığı, işin içinde başkalarının da mı olduğu kesinlik kazanmamış.

Romanın yazarı Stephen King olunca ortaya muhteşem bir bilim-kurgu, tarihi ve siyasi özellik taşıyan bir yapıt ortaya çıkıyor.

Jake Epping, Maine’deki Lisbon Falls kasabasında yaşayan bir edebiyat öğretmenidir. Karısından yeni boşanmış ve hayatı bir o kadar sıradan olan Jake, sık sık gittiği Al’ın Yeri lokantasının sahibi Al’dan beklemediği bir telefon alır. Onu yanına çağıran Al’ın sesi dün akşam görmüş olduğu adamdan çok uzak, hastalıklı ve yaşlı gelmektedir. Al ile buluşan Jake, karşısında neredeyse 4-5 yıl yaşlanmış ve hastalıktan ölmek üzere olan bir adam bulur. Önemli olansa bu adamın son isteğidir.

Al, Jake’e bir geçitten bahseder. Lokantasının arkasındaki kilerde ilerlerken ineceği basamaklar onu 2011 yılından alıp 1958 yılının 9 Eylül sabahına götürmektedir. Jake geçidi denediğinde gördüklerine inanamaz, şaşkınlık içerisinde 1958 yılının keyfini yaşarken Al’ın ona bu geçidi boş yere göstermediğini düşünür.

Geçit, 1958 yılına açılan bir kapıdır. Al bunca yıl bu geçidi kullanarak ucuza alışveriş yapmış, hatta 2011 yılındaki hayatında etlerini ucuza sattığı için adı çıkmıştır. Geçide yaptığı her ziyaret, bir önceki ziyaretini sıfırlamaktadır. Ayrıca geçmişte ne kadar vakit geçirirse geçirsin 2011 yılında yalnızca 2 dk. geçiyordur. Jake’ten ise tek bir şey istemektedir; Kennedy suikastinin engellenmesi. Bunu kendisi denemiş, ancak geçmişte geçirdiği süre boyunca kansere yakalandığı için yapamayacağını anlayıp geri dönmüştür. Ölmeden önce Jake’in bu görevi yerine getirmesini istemektedir.

Jake bu görevi kabul eder, çünkü bir edebiyat öğretmeni olarak dünyayı değiştirecek bir şey yapamayacağını, bu eline geçen fırsatın onun için bir şans olduğunu düşünür. Ama önce bazı şeylerden emin olması gerekmektedir, örneğin geçmişte ölmüş olan bir kişinin hayatını kurtardığınızda 2011 yılına giderek gerçekten işe yarayıp yaramadığını öğrenmek istemektedir. Bu nedenle geçmişe bir ziyaret gerçekleştirip emin olduktan sonra, asıl görevini yerine getirmek için geçidin basamaklarından bir kez daha iner.

Jake ismini George Amberson olarak değiştirir, Al’ın ona sağladığı kimlikler ve bir miktar para ile dikkat çekmez. Böylece Kennedy suikastini engellemek için önündeki 5 yıllık süreç için bir plan yapmaya başlar. Al’dan öğrendiği en önemli şey ise geçmişin değişmemek için gösterdiği dirençtir.

Bundan sonra Jake’i, ya da George’u 1958 yılının ve sonrasının getirdiği olaylar dizisi bekliyor.

Geçmiş yaşama ayak uydurmaya çabalarken, gelecekte olacaklarını bildiği şeylerden para kazanmaya çalışıyor. Arkadaşlıklar kuruyor, hatta aşık oluyor. Bu aşk ona neler yaptırıyor, kitabın detaylarında gizli.

Asıl görevini ise Al’ın ona yazdığı notlar sayesinde sürdürüyor. Lee Oswald’ın ABD’ye ayak basışından oturacağı evlere kadar her olayı takip ediyor. 22/11/63 tarihi geldiğinde olanları okuyuculara bırakıyorum.

Stephen King zamanda yolculuk olayına kendi tarzında değişik bir açıdan bakıyor. Böyle bir şey gerçekleşebilseydi neler olurdu, Stephen King’in gözüyle anlatılıyor. Geçmişin değişmemek istemesi bana her zaman mantıklı bir nokta olarak görünmüştür, Stephen King de geçmişin göstereceği direnci ortaya koymuş. Kazalar, beklenmedik olayların çakışması gibi.

Kitabın dili oldukça anlaşılabilirdi. Olaylar aşırı derecede bir bilim-kurgu sınıfına girmediği için kafa karıştırmıyor.

Bu kitabı okumamdaki en büyük sebepler Stephen King okumak istemem ve Kennedy suikastine olan ilgimdi. Ben olayla ilgili bilgiye sahibim, Başkan Kennedy hakkında da bilgim var. Kitapta eleştirebileceğim noktalardan bir tanesi Kennedy’nin tam olarak kim olduğu, politikasının ne yönde olduğuyla ilgili okuyucuyu doyuracak bilgi içermemesi. Bu bilgiler niçin vurulduğunu daha anlaşılır yapardı sanıyorum. Kennedy’yi tanımayan, daha önce adına rastlamamış birinin ilgisini çekemeyebilir bu nedenle.

22/11/63 ‘ü okurken sık sık aklıma gelen bir şeyi de paylaşayım. Ken Grimwood’un Sil Baştan romanını okuyanlar hatırlayacaktır, orada da kitabın başkahramanı, Kennedy suikastini engellemeye çalışıyor bir bölümde. Ben o kitabı okurken bunun başlıca bir roman olabileceği fikrine kapılmıştım, hatta Sil Baştan Kennedy olayına ilgi duymamı sağlamıştı. 22/11/63 ‘ü okurken 2 kitabın ortak noktaları olduğunu gördüm. Tamamen kendi görüşüm, belki Stephen King’e esin olmuştur diye düşünüyorum.

Bir de Jake’in görevi tamamladığında geleceği ne kadar değiştirdiği konusundaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Jake suikasti engelledi ya da engellemedi, bunu söylemiyorum, ancak geleceğe dönüş yaptığında dünyanın aldığı hali gördüğünüzde ABD’nin dünya siyaseti üzerindeki etkisini düşünmemek elde değil. Daha da önemlisi, bunun farkında olduklarını. Yazarın yazdıklarından yola çıktığımda, Kennedy’nin ölümünün dünya tarihini değiştirdiğine o kadar emin olduğunu görmek bende böyle bir etki yarattı. Kitabı okuyanlar bu konudaki görüşlerini paylaşabilirler.

22/11/63 tam olarak 815 sayfa. Okuyucuların biraz sabırlı olması gerek. Ben okurken bazen ağırlığından şikayet etsem de olaylar hareketlendiğinde siz de olayların içinde buluyorsunuz kendinizi. Jake’in yaptığı her seyahatin yükü size de biniyor sanki.

22/11/63 ‘ten sonra daha çok Stephen King romanı okuyacağım.