Dracula – Bram Stoker

Kapağı kaldırdım, duvara dayadım ve sonra ruhumu korku ile dolduran bir şey gördüm. Kont orada yatıyordu…ağzı her zamankinden de kırmızıydı, dudaklarında taze kan damlaları vardı ve ağzının kenarlarından aşağı akıyor, çenesinden ve boynundan süzülüyordu.

Bram Stoker, s.71

Fantastik, bilim-kurgu türü kitapları okuyan biri olarak vampirler ile ilgili kitapları çok severek okuduğumu söyleyebilirim. Alacakaranlık, Gece Evi Serisi gibi kitapları okurken bu dünya bana gerçekten de çok cazip gelmişti. Ancak vampir deyince akla ilk gelen isimlerden biri Dracula’dır. O kadar kitabın ardından, İngiliz edebiyatının en önemli korku yapıtı olarak kabul edilen bu romanı okumayı çok istedim.

Öncelikle konusundan biraz bahsedelim, ardından Dracula hakkında edindiğim bilgileri paylaşacağım. Jonathan Harker, Kont Dracula’nın şatosuna Dracula’nın Londra’da almış olduğu evin evrak işlerini halletmek üzere gider. Ancak şatonun bulunduğu Karpat Dağları’na kadar giden yolculuk sırasında tuhaflıklar boy göstermektedir. İnsanlar Jonathan’ı kutsamakta, Tanrı’dan onu korumasını istemektedir. Bunlara henüz anlam veremeyen Jonathan, şatodaki geçirdiği birkaç günün ardından şüpheler duymaya başlar. Kont Dracula gündüzleri hiç ortalarda görünmüyor, yemek yemiyor, hizmetçileri olduğunu iddia ettiği halde tüm işlerini kendisi gizlice yapıyordur, ayrıca aynada yansımasının olmaması Jonathan’ı korkutuyor. Kont’un olmadığı bir zamanda şatoyu gezen Jonathan, Kont’u içtiği kandan doyuma ulaşmış bir şekilde uyurken bulur. Böylece şatodan kaçma planları yapmaya başlar.

Bu sırada Jonathan’ın nişanlısı Mina Murrey ve onun yakın arkadaşı Lucy’ye döner hikaye. Mina Jonathan’dan aylarca haber alamaz. Bir yandan da Lucy’nin evlilik işlerine yardım etmek üzere onun yanına gitmiştir. Ancak Lucy’nin de başına gelenler hiç normal değildir. Gece sesler duyup kalkıyor, uykusunda geziniyor, görünüşünde ise solgunluk görülüyor ve yorgunluk hissediyor. Lucy’yi tedavi etmek için evlerine gelen Dr. Seward ve Profesör Van Helsing, Lucy’nin durumunu iyileştirmeye çalışıyorlar, ancak Van Helsing neler döndüğünü anlıyor. Lucy bir vampir tarafından ısırılmıştır ve öldüğü zaman o da bir vampir olarak dönecektir. Böylece Dr. Seward, Van Helsing ve Lucy’nin nişanlısı Arthur Godalming ile arkadaşları Quincey Morris, Lucy’yi bu durumdan kurtarmaya çalışıyorlar, ancak Lucy onu bekleyen sondan kaçamıyor.

Mina sonunda Jonathan’dan mektup alıyor. Bir hastaneye kaldırılmış olarak bulunan Jonathan hiçbir şey hatırlamıyor, elindeki tek şey tutmuş olduğu günlüğüdür. Mina da Jonathan’ı iyileştirmesi için Van Helsing’ten yardım isteyince tüm güçlerini, tüm bilgilerini birleştiriyorlar. Şimdi tek amaçları Dracula’yı bulup başını kesmek ve kalbine kazığı çakmaktır. Bunu Mina da bir vampire dönüşmeden yapabilecekler midir?

Dracula, Bram Stoker tarafından yazılmış ve ilk baskısı 1897 yılında yapılmış. Yazıldığı dönem göz önüne alındığında bu kitabın korku yapıtları arasında sivrilmesine çok şaşırmamalıyız. Beni bile bu zamanda okuduğum o kadar başarılı korku romanlarından sonra etkilediğine göre Bram Stoker’ın ölümsüz bir eseri ardında bıraktığını söylemeliyiz.

Dracula günlüklerden oluşan bir kitap. Önce Jonathan Harker’ın Dracula’yı ziyaretiyle başlayan günlüklerini okuyoruz. Ardından kitap Jonathan’ın günlükleriyle Mina’nın, Lucy’nin ve Dr. Seward’ın günlüklerinin karışımından oluşuyor. Kitabın günlüklerden oluşması fikri bazen iyi, bazen kötü benim için. Herkesin bakış açısıyla olayları görebiliyoruz, yaşadıklarını ve duygularını. Ancak bazen her tarihin yazılması, bazen bu günlerin birbirini tekrarlaması sıkmıyor değil, bu durum özellikle kitabın son 150 sayfasında görülüyor ( benim kitabım cep boy olduğu için 506 sayfa ). Bir de Lucy’nin ölümüyle ilgili kısımlarda tekrarlamalardan dolayı sıkıldım. Ancak bunların dışında kitap akıcı. Eskiden yazılmış olmasına karşın ilginizi çekmeyi başarıyor.

Dili ise söylemeye gerek var mı bilmiyorum, kitap 1897 yılında ilk baskısını yapmış, o zamanın izlerini taşıyor. Oldukça resmi konuşmalar, içten iltifatlar, yani o dönemi yansıtıyor.

Peki Bram Stoker Dracula’yı yazarken nereden ilham aldı? Aslında Dracula’nın gerçek bir kişi olduğunu söylesem ne düşünürsünüz? Dracula, aslında Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen 1456 yılında Eflak Beyliği’nin varisi olarak atanmış kişidir. Osmanlı’ya başta vergilerini öderken daha sonra sorun çıkarması üzerine tutsak ettiği askerleri diri diri kazıklara geçiren, askerleri kansızlıktan, açlıktan ve susuzluktan öldüren kişinin ta kendisidir Dracula. Bram Stoker’da bu kişiden etkilenmiş ve Kont Dracula karakterini oluşturmuş. Kitapta oluşturduğu Dracula tipi de gerçek Dracula’ya çok benzemekteymiş.

Dracula’nın filmleri de bulunmakta. Geçmişten bugüne birçok versiyonu çekilmiş. Küçüklüğümde televizyonda verildiğini ve çok korktuğumu hatırlıyorum, ancak yeniden izleyeceğim.