Serenad – Zülfü Livaneli

Serenad müziğin, bilimin ve tarihin iç içe geçtiği Zülfü Livaneli‘nin okuduğum ilk kitabı.

Maya Duran, İstanbul Üniversitesi’nde çalışan ve rektör hakkında çıkan haberleri medyadan takip edip ona bilgi veren bir memurdur. Eşinden ayrıldığı için, aralarında kopuk bir ilişki olan oğlu Kerem ile birlikte yaşar. Bir gün, İstanbul Üniversitesi’ne konuk olarak gelen Maximillian Wagner’i karşılama ve onunla ilgilenme görevi Maya’ya verilir. Bir konuğun hayatını bu kadar değiştireceğini nereden bilebilir?

Prof. Maximillian Wagner, 87 yaşında ve Alman asıllı bir Amerikalıdır. Daha önce 1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmıştır. Yıllar sonra davet üzerine İstanbul’a yeniden gelen Max’ın ve Maya’nın arasında gelişen olaylar, onları birbirlerine bağlayacaktır.

Profesörün İstanbul’da olmasından herkes memnun değildir. Öncelikle istihbarat görevlileri onu izlemeye almışlardır. Daha sonrasında Maya ile iletişime geçen istihbarat birimleri, ondan Wagner hakkında bilgi istemektedir. Maya ise Maximillian Wagner’ın gerçekte kim olduğunu merak eder ve öğrenmeye kararlıdır. Bir ajan mı, yoksa bir katil mi?

Profesör ile Maya’nın ilk yakınlaşması Profesörün gitmesine yakın bir gün Şile’yi ziyaret etmek istemesiyle başlar. Maya, Profesör ve Şoför Süleyman Şile’ye doğru soğuk bir günde yol alırlar. Profesör diğerlerinden ayrılarak deniz kenarına iner ve kemanını çalmaya başlar. Sanki daha önce bildiği ama şimdi unuttuğu bir melodiyi çalmaya çalışmaktadır. Bu soğuk günde kendini kaybeden Max, Maya ve Süleyman’ın yardımıyla orada bir otele götürülür, donmak üzeredir. Bir de araba bozulunca Süleyman yardım çağırmaya gider. Bu sırada Maya kıyafetlerini çıkararak Profesör’e vücut ısısını aktarmaya çalışır, ancak Süleyman’ın döndüğünde olanları yanlış anlaması Maya’nın başına dert açacaktır.

Daha sonra Proseför’ü hastaneye götüren Maya, onun kanser olduğunu ve az ömrü kaldığını öğrenir. Bu yaşlı ve hüzünlü adamın deniz kıyısında ne yaptığını, hastayken sayıkladığı Nadia‘nın kim olduğunu çok merak eder. Geçmişin sırları şimdi ortaya çıkacak mıdır?

Maya ile yakınlaşan ve ona bir hayat borçlu olan Profesör, Maya’ya hayat hikayesini anlatmaya başlar. Bu Alman asıllı profesörün yaşadıkları, ülkelerin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

Nazi Almanya’sı, Hitler ve Hitler’in dayattıkları, Almanya’nın o günkü şartlarına dair her şey Max’ın hayatında yer ediniyor. Bir zamanlar bir Yahudi ile evli olan Max, sevdiği kadını bu nedenle kaybediyor. Scurla Raporu, Max ile Nadia’nın hayatını tam ortadan ikiye bölüyor.

Bunların yanında Maya’nın da geçmişine yolculuk ediyoruz. Babaannesi bir Ermeni, anneannesi ise Mavi Alay‘dan canını zor kurtarmış bir Türk kadınıdır. Maya da Proseför’ün geçmişini dinlerken bir yandan da kendi geçmişinde gizli kalan karanlık olayları aydınlatıyor.

Proseför’ün karısı Nadia’ya duyduğu aşk ile ona yazdığı Serenad kitaba ismini veriyor. Geri kalan her şey ise kitapta gizli!

Serenad, Zülfü Livaneli‘nin okuduğum ilk kitabı. Kitap beni oldukça etkiledi. Okudukça tarihin gizemli sayfaları arasında kaybolmaya mahkum edilmiş bu olayların, yaşayanların üzerinde nasıl derin etkiler yarattığını görebiliyoruz. Zülfü Livaneli, olaylar arasında bağlantılar kurarak hiç sıkılmadan size bu olayları anlatıyor. Eleştireceğim noktalar da var elbet, bazen bir roman yazılmaktan uzak sanki ders vermeye çalışılmış bölümler de yok değil. Sanki bu arada yazar Livaneli, kendi düşüncelerini okura aktarmak istemiş gibi. Bunların dışında, Serenad çok güzel bir kitaptı.

Serenad‘ta müzik, bilim ve tarih üçlüsü bir arada. Türkiye’nin kuruluş aşamasında ülkemize gelen profesörlerden bahsediliyor, bu arada bilmediğimiz bazı bilgileri de öğrenmiş oluyoruz. Tarihi olaylar unutturulmamak istenircesine, herkes bilsin diye detaylarınca anlatılıyor. Müzik ise bu hüzünlü hikayeye ayrı bir tat katıyor. Serenad, bir aşk uğruna bestelenmiş. Bazen, keşke bahsedilen bu eşsiz melodiyi ben de duyabilsem diyebiliyor insan.