Uyku Evi – Jonathan Coe

Uyku Evi 1997 yılında yayımlanmış ve yazarı Coe’ya 1998 Medicis Etranger Ödülünü yazandırmış bir roman. Romanımızın başkahramanı Sarah narkolepsi denen uyku bozukluğundan muzdarip. Erkek arkadaşı Gregory ise onun bu hastalığını incelemeyi heyecan verici bulan bir psikiyatri öğrencisi. Bir de Robert var; Sarah’ya abayı yakmış içi sürprizlerle dolu iyi bir genç. Roman esasen bu üçlü arasında yaşanan, bir öğrenci yurdunda başlayıp 12 yıla yayılan bir hikayeyi anlatıyor. Roman bu üç karakter dışında Robert’ın dostu Terry gibi yan karakterlere (aslında ana karakter de olabilir, bilemedim) de geniş rol veriyor. Sade anlatımıyla, sık sık öyküde dönüşler yaşanmasıyla, sonlara doğru temponun ve sürprizlerin artmasıyla okuyucuyu kendine bağlıyor.

uyku-evi-jonathan-coeRoman karakterlerinin (ki hiç de az sayıda değiller) hepsinin birbiriyle bir şekilde bağlantılı olması, koca dünyada sanki başkaları yokmuş gibi bilardo topları misali sürekli birbirlerine çarpmaları garip gelmiyor değil. Kitabın sürprizini bozmak istemediğim için söyleyemediğim bir kaç ‘twist’in ise size yok artık dedirtme ihtimali var, işte öyle acayip kararlar, rastlantılar. Bu ne saçmalık diyip bir kenara atar mısınız? Robert’ın halleri biraz şansını zorlasa da böyle yapacağınızı hiç sanmıyorum. Yazarın detaylardaki özeni, anlatımındaki yalınlığı ve doğallığı tüm bunlardan zevk almanızı sağlıyor. Hatta ben romanın bu halini Paul Auster’ın romanlarındaki rastlantı ve garip olaylar unsuruna benzettim. (Yine de Auster bu işi daha iyi beceriyor sanki.)

Uyku Evi‘nin uyku, psikiyatri, psikoloji gibi konularda yoğun bir araştırmaya dayandığı belli. Hem bu konularda hem de sinema konusunda (detaylar aşağıda) verdiği bilgiler bena en az romanın kurgusu ve anlatımı kadar keyif verdi. Diğer taraftan bu unsurlar karakterlerdeki bolluk ve detayla birleşince aklımda şu soru oluştu: Bu neyin hikayesiydi? Robert ile Sarah’nın aşkının mı? Uyku ve psikiyatrisi meseleleri yüzünden birbirlerinin hayatlarına giren ve hayatlarını değiştiren Sarah, Gregory ve Terry’nin mi? Yoksa olayın Sarah ile hiç ilgisi yok da aslında Terry, Robet ve Gregory’nin saplantılı tutluları mı konumuz? Sanki ilki ama o da romandaki kalabalık arasında solup gitmiş.

Kimi kitaplar yazarıyla ilgili birçok şey sezdirir size, bu kitap da öyle bir kitaptı benim için. Mesela Terry karakterinin filmlere karşı duyduğu tutku, yazarın sanki birer film sahnesi gibi yazılmış bölümleri, kurgudaki bağlantıların kuruluş şeklinin bir filmi andırması, kitapta sinemayla ilgili verilen bilgiler bana hep yazarın büyük bir sinema sever olduğunu söyleyip durdu. Bunu teyit edemedim ama bir başka sezgimi teyit ettim sayılır. Romanın başında karakterler üniversite yurdu olarak kullanılan, çiftlerin de kalabildiği iki-üç katlı, eski, büyük bir evde kalıyorlar. Burası bana çok tanıdık geldi. Bir de yazarın üniversite hayatını anlatışı eklenince buranın İngiltere’deki “red-brick” üniversitelerden biri olduğuna, deniz kenarında da olsa bu yurdun Birmingham Üniversitesi’nin rezidansları olduğuna dair bir his doğdu içime. Meğer yazar Birmingham Üniversitesi’nde de okumuş, bu üniversitenin fahri doktorasını da kazanmış. Birmigham’a bir saat uzaklıkta olan ve aynı ekolden Warwick Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yapıp burada ders vermiş.

Özetle, ilginç, akıcı, sonlara doğru heyecanlı, garip olaylarıyla bazen gerçeklik hissini kaybettiren, okurken uyku ve sinema hakkında bir şeyler öğrenebileceğiniz iyi bir roman. Okuduğum en iyi romanlar listesine girmez ama okuduğuma da memnun olduğum bir kitap. Farklı bir şeyler denemek isterseniz kaçırmayın.