Merhaba sevgili okurlar,
Bu yazımda Yağmur Sonrası’nı anlatacağım birazcık sizlere.
Hikâyemiz II. Dünya Savaşı’nda Bora Bora Adası’nda geçmektedir.
Yağmur sonrası ile Bora Bora‘da Tahitilerin geleneksel yaşayışlarına şahit oluyoruz, farklı yaşamlar görüyoruz. Amber çiçekleri ile tanışıyoruz. Daha sonra en önemli ayrıntılardan biri de bence ünlü ressam Paul Gauguin ile tanışıyoruz. Onun adadan, Tahitili insanlardan etkilenip yaptığı tabloları görüyoruz. Benim düşüncem bence yazarımız o tablolardan etkilenip böyle bir hikâyeyi yazmak istemiş ve onu da hikâyesine dâhil etmiş zaten.
En başta belirtmeliyim ki Sarah Jio hakkında hiçbir bilgim yoktu. Konusu ve yorumları ilgi çekiciydi sadece. Kristin Hannah yorumunun da etkili olduğunu söylemeliyim. Bir arkadaşımın hediyesi üzerine de kitaba başladım.
Açıkçası benim için yeni bir tarz oldu. İtiraf etmek gerekirse başta biraz yazara ısınamadım. Her şey biraz fazla klasik geldi. Ama sonunu etkileyici ve güzel bağlamış yazarımız.
Sizin için kısaca özetlersem; Anne II. Dünya Savaşı sırasında Bora Bora Adası’na hemşire olarak gelmiştir. Aslında her şey kendi hayatından kaçışı ile başlamıştır. En yakın arkadaşı Kitty’nin de etkisi olduğunu es geçemeyiz doğrusu. Ve Bora Bora’da âşık olan Anne’in hayatı tamamen değişir, altüst olur. Savaş öncesi Anne ile savaş sonrasında ki Anne çok farklı olacaktır.
Yağmur Sonrası biraz savaşların o zamanlarda insanların hayatlarından neler götürdüğüne, insanların hayatlarını nasıl kısıtladığına odaklanıyor. Hayatlardan neler çaldığına…
Aşkın, dostluğun, savaşın acımasız yüzünün işlendiği farklı bir kitap daha. Her kitaba farklı hayat mantığıyla bakan ben evet size farklı bir dünya daha diyorum. Renkli bir kitap olmuş, duygusallığı, biraz da dramı ön planda tabi ki. Farklı bir tarz arayanlara öneririm, iyi okumalar.