Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın – Selim İleri

Adı bile şiir gibi olan bu kitabın isim babası bir tango; Mavi Kelebek tangosu. Romanın kapağı da kitapta detaylı anlatılan Fennî Dede’ye (sy. 174) ait bir tablo. Selim ilerinin bu nehir romanının satırları adından ve kapağından taşan nostalji, sanat ve incelikle dolu.

Kitap on bölümden oluşuyor. Kiminde Melek Hala’nın moda dergileri, kiminde Kadıköyü’nün veya Cihangir’in hanımları, kiminde de yazarlar ve edebiyat anlatılıyor. Aslında bu bölümler birbirlerine olay veya zaman yönünden bağlı değil gibi. İnsanda aynı duygu iklimini yansıttıkları ve İstanbul’u mesken tuttukları dışında birbirlerinden bağımsız oldukları izlenimini bırakıyor. Kitabı okurken de böyle düşünmüş ve bir söyleşisinde İleri’nin “İlençli Zamanlar” başlıklı bölümü bir deneme olarak yazmaya başladığını ancak sonra ortaya bir roman çıktığını okuyunca pek de yanılmadığımı anladım.

Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın, sadece klasik romanın zaman ve olay örgüsü kalıplarını değiştirmiyor anlatıcısının bizzat kitabın yazarı olmasıyla da farklılık yaratıyor. Bu kitap İleri’nin ağzından, onun gözünden, onun sevdiklerini, yad ettiklerini, hissettiklerini, düşündüklerini anlatıyor. Kısacası çok kişisel bir kitap. Benim için bu bir dezavantaja dönüştü. Belki yalnız yazarının tam anlamıyla kavrayabileceği olaylar ve olgularla aramda bir duvar oluştu sanki. O bariyeri aşıp İleri’nin dantelalardan bal rengi akşam ışıklarına, bir kitapçı vitrininden bir operanın sahnesine savrulan dünyasına giremedim.

Kitabın bir diğer önemli özelliği de bir roman olarak, Cumhuriyet dönemi başındaki edebiyatı, unutulmasına kıyamadığı yazarları ve romanlarını kendine konu edinmesi. İleri’nin kendi roman alemine dercettiği belli başlı romanlar ve yazarların listesini Kitap İçinde Kitap‘ta bulabilirsiniz. Az önce söylediğim gibi sadece romanlar değil yazarları da yeniden kurgulanmış kitapta. Yaptığım araştırmada “Bay Geçmiş Zaman Yazarı” diye bahsedilen ve eserleri, edebiyatı, kişiliği, döneminin sosyal ve siyasal olayları anlatılan yazarın Abdülhak Şinasi Hisar olduğunu öğrendim. Bir edebiyatçının başka bir edebiyatçıyı edebiyatının malzemesi yapması gerçekten çok ilginç.

Benim okumam boyunca hem sevip hayran kaldığım, hem okuma hızımı düşürüp beni yoran unsur yazarın dili oldu. İleri’nin yakın zamanda yapılan bir röportajında 300 kelime ile kitap yazıldığından yakınması bu kitabı okuyunca kat kat anlam kazandı. Gerçekten bu sözcük zenginliği ve dil kıvraklığı ile yazan bir kalemin yanında diğerleri barbarca kalıyor. Bazen 7-8 satırı bulan cümleler, art arda sıralanmış sayısız sıfatlar, çağrışım ve benzetmelerle dolu paragraflar bazen insanı konudan koparıp yılgınlığa sürükleyebiliyor. Diğer yandan biraz zaman tanıyarak ve dile odaklanarak okuduğumda geliştiğimi ve – çoğu zaman konuyu ıskalasam da- daha çok zevk aldığımı gördüm. En son hangi kitaptan yeni kelimeler öğrendiniz? Kösnül, ilenç, uzlet, cer…

Bu kitabı çok zor bitirdim, çok yavaş okudum, birkaç kez adetim olmadığı halde bırakmayı düşündüm. Yukarıda bahsettiğim kişisellik ve üslupçuluk birleşince bana ağır geldi. Bu yüzden hiç de kolay olmayan bu sıra dışı romanı herkese tavsiye ediyorum diyemem. Fakat İleri’yi daha önce okumuş ve sevmişseniz, edebiyatla  ilgileniyorsanız 1991  Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödüllü bu kitabı okumalısınız. Eğer severseniz “Geçmiş, Bir Daha Geri Gelmeyecek Zamanlar” serisinin diğer kitaplarıyla (Gramofon Hâlâ Çalıyor 1995, Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver 1997, Solmaz Hanım Kimsesiz Okurlar İçin 2000, Daha Dün 2008) devam edebilirsiniz.