Her savaş bir kaybediştir…Kimi sevdiğini, kimiyse benliğini kaybeder…
-22- Britanya Yolu son zamanlarda okuduğum en güzel duygusal romanlardan bir tanesiydi. Konusuyla, hikayenin aktarılış biçimiyle, her şeyiyle bir bütün olarak çok beğendim.
-22- Britanya Yolu, 2. Dünya Savaşı yıllarında geçiyor. Silvana ve Janusz Polonyalı ve yeni evli bir çift. Henüz yeni bir bebek sahibi olmuşlar. Savaşın başlamasıyla Janusz’un da cepheye gitmesi gerekiyor. Böylece birbirlerini seven bu çiftin arasına savaş, yaşam mücadelesi, türlü zorluklarla dolu yıllar giriyor.
Ardından savaş bittiğinde Janusz, Silvana ve oğlu Aurek’i buluyor ve onlardan İngiltere’ye yanına gelmelerini istiyor. Janusz onlar için Ipswich’de Britanya Yolu adı verilen bir yerde, 22 numaralı evi satın alıyor. Heycanla eşinin ve çocuğunun yanına gelmelerini bekliyor.
Ancak her şey eskisi gibi değildir. Araya giren onca şeyden sonra ne Silvana eski Silvana, ne de Janusz eski Janusz’dur. Yıllar sırları da beraberinde getirmiştir. Silvana’nın tek isteği Aurek’in babasız büyümemesi, Janusz’un ise savaşın kalıntılarını silip her şeye yeniden başlamaktır. Uzun zaman önce dağılan bu aile yeniden bir araya gelecebilecek mi, yeniden bir aile olabilecekler mi?
-22- Britanya Yolu oldukça dokunaklı bir hikaye. Bana göre bu hikaye muhteşem olarak aktarılmış. Savaş zamanını aktarmak, savaş psikolojisini anlatmak o kadar kolay bir iş değil. Amanda Hodgkinson bunu başarıyor. Kitap şu şekilde yazılmış; bir yandan bugün anlatılıyor, Silvana ve Janusz’un İngiltere’de birleşmelerinden bu yana yaşananlar. Silvana’nın İngiltere’ye ayak uydurması, Aurek’in bir aile ortamını tatması, Janusz’un ailesini birarada tutmak için yaptıkları. Bir yandan da geçmişe dönüyoruz, bir bölüm Silvana’nın geçmişini, bir bölüm Janusz’un geçmişini ve bir bölüm bugün olanlar şeklinde devamlı sırayla anlatıyor yazar. Silvana’nın geçmişinde, kendisinin ve oğlunun nasıl hayatta kaldığını, Janusz’un geçmişinde sakladığı sırları öğreniyoruz. Bu bölümlerde Amanda Hodgkinson gerek betimlemeleriyle, gerekse daha önce dediğim savaş psikolojisini aktarma şekliyle sizi de oralara götürüyor. Ayrıca hikaye devamlı olarak Silvana, Janusz ve Aurek’in açısından değişiyor, böylece o karaktere bürünüyorsunuz siz de.
Okurken bir yandan da dünya tarihinde önemli yer edinmiş bir büyük savaşa tanıklık ediyorsunuz. İnsanların çektikleri sıkıntılar, hayatta kalmak için yaptıkları, hayatta kalanların ise nasıl yaşadıkları, ölen çocuklar, çocuklarını kaybeden aileler ve daha fazlası. Bu açıdan da -22- Britanya Yolu oldukça önemli bir roman.
-22- Britanya Yolu bir annenin fedakarlıklarını, nelerden vazgeçtiğini, çocuğu için neler yapabileceğini anlatıyor. Olay genellikle Silvana etrafında dönüyor, o ve Aurek’in ilişkisi kitabın genel temasını oluşturuyor. Açıkçası okurken üzülüyorsunuz, kızıyorsunuz da. Silvana’ya da kızdığım zamanlar oldu, Janusz’a da. Her şey bilindiği gibi değil, yıllar bu çiftin arasına sırlar sokuyor. O sırları okuduğunuz ve öğrendiğiniz her bölümde karakterleri yargılamadan edemiyorsunuz.
Vee kitabın kapak tasarımı. Önceleri kitap kapaklarına bu kadar önem verildiğini hatırlamıyorum, daha sade, düz şeyler olurdu. Ancak artık kitap kapaklarının tasarımı büyük önem kazandı. -22- Britanya Yolu’nun kapak tasarımına da, kitabın genel havasına da hayran kaldım. Siz de yorumlarınızı paylaşırsanız sevinirim:)
Son olarak Yazar Amanda Hodgkinson‘dan da bahsedeyim. -22- Britanya Yolu yazarın ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. İlk kitabı ama kesinlikle çok başarılı. -22- Britanya Yolu 2011 yılında çıkmış, ancak Arkadya Yayınları ile birlikte 2013’te ilk baskısını yaptı.
Kitabın yayınevi tarafından hazırlanan bir de tanıtım filmi bulunmakta, aşağıdan izleyebilirsiniz;