Emily Bronte’den unutulmaz bir aşk ve intikam hikâyesi.
Dünya klasiklerimizin unutulmazları arasında yer alan Uğultulu Tepeler, ölümsüz aşk olarak tanımlanmaktadır aslında. İlk yayınlandığı zamanlarda pek takdir edilmese de değeri daha sonradan anlaşılmıştır ve okunması gereken romanlar listesinde yerini almıştır.
Hikâyemiz 1800’lerde İngiltere’de geçmekte ve Victoria Çağı’nı yansıtmaktır.
Her şey bir yabancının Uğultulu Tepeler’e gelip bir hikâyeyi dinlemesi üzerine başlar.
Asıl hikâyemiz yıllar önce başlamıştır. Earnshaw ‘lar kendi çiftliklerinde mutlu yaşayan bir ailedir. Catherina adında bir kızları ve Hindley adında bir oğulları vardır. Mutlulukları Bay Earnshaw’in bir seyahat dönüşü çingene bir çocukla dönmesine üzerine sona erer.
Gelen yoksul çocuğun aileye katılmasıyla Earnshaw ailesi huzurunu kaybeder. Kardeşler Heathcliff’i kolay kolay kabullenemezler, açıkçası babalarını bu kimsesiz çocukla paylaşmak istemezler. Özellikle Hindley çocuğa acımasızca davranıp ezmekte ve türlü yollarla hep canını yakmaktadır. Catherine de ilk başlarda sorun çıkarsa da çocuğa acıyıp arkadaş olmaya karar verir ve unutulmayan hikâye başlar.
Çiftliğin kızı Catherine ile yakınlaşmalarından sonra Heathcliff farklı biri olur adeta. Ama bu değişim Catherine’in onu sevmesine rağmen onu küçümseyerek Bay Linton ile evlenmesiyle değişir.
Kayıplara karışan Heathcliff yıllar sonra çıkar gelir ve Earnshaw ve Linton ailelerinden intikam almak için oyununu oynamaya başlar.
Heathcliff yıllardır kendi çektiği acıların aynılarını onların da tatmaları isteyecektir. Hatta aileleri dağılana kadar uğraşacaktır hepsi ile, peki Catherine’e ne yapacak dersiniz?
Uğultulu Tepeler‘e ilk başladığımda itiraf etmeliyim ki birçok kişilik karmaşası yaşadım. Kimin aslında ilk hangi soyada sahip olduğunu ve ilerde kimlerle evlendiğini tahmin ederek ilerledim.
Kitabımızda ki en önemli ayrıntılardan biri de bence Emily Bronte’nin kendi hayatından parçaları ve göndermeleri kitabına yerleştirmesidir. Genç yaşta veremden ölen Emily Bronte’nin tek romanıdır Uğultulu Tepeler. Kardeşleri ile ilişkilerini ve kendi yaşamından kesitlerle oluşturmuştur bir bakıma hikâyesini. Kitabımızın Bordo-Siyah basımını okudum ben ve romanımızdaki tüm alıntı ve göndermeler yorumlanarak açıklanmıştır. Bunu da çok beğendiğimi belirtmeliyim.
Diğer bir dikkat çekici unsurda Emily Bronte’nin Victoria Çağı’nı tüm ayrıntısıyla yansıtmasıdır. Kraliçe Victoria ekonomik ve siyasi olarak güçlü bir çağ yaşatmasına rağmen halk sefalet içindedir. Aynı durumu Charles Dickens romanlarında da görebiliriz.
Aslında bana sorarsanız Uğultulu Tepeler içinde o klasikleşmiş İngiliz aşk romanlarının yanında gerilim ve korku eklenen romanlardan da biri diyebilirim. O temaya sahip bence. Hayaletler, perili evler gibi korku unsurları… Örneğin aynı konuya Jane Austen’in Northanger Abbey’de ve Emily Bronte’nin kız kardeşi Charlotte Bronte’nin Jane Eyre’de değindiği gibi.
Uğultulu Tepeler’e büyük bir merakla başladım. Okurken birçok şey de öğrendim açıkçası. O İngiliz temasını yakaladığımı düşünüyorum. Ama kabul etmeliyim ki belli bir süre yavaşlıyor romanımız ve sonunu tahmin edemediğimi de eklemeliyim.
Bildiğiniz üzere Uğultulu Tepeler’in birçok kez filmi de çekildi. İlki 1939’da, daha sonra da, sanırım en çok izlenen, 1992 yılında yapıldı ve en sonuncusu şuan 2011 yapımıdır.
Tarihi roman severlerin ve ya İngiliz Edebiyatı ile ilgilenenlerin okumalarını tavsiye ediyorum. İyi okumalar.