Sana, beni asla tanımamış olan sana.
Bu sözlerle başlıyor “bilinmeyen bir kadın” tarafından R.’ye gönderilen mektup. Uzun, neredeyse iki düzine sayfaya sığdırılmış, kim tarafından gönderildiği belli olmayan bir mektup bu. Burada, daha küçük bir kızken kendisine duyduğu karşılıksız aşkı anlatıyor mektubun sahibi. Kendisini farketmeyişinden yakınıyor. Farkedilmek için neler yapmak zorunda kaldığından. Sonunda birlikte olduklarında kendisini hatırlayamamasından duyduğu hüznü dile getiriyor. Daha yeni çocuğunu kaybetmiş bir anne olarak, neden bu mektubu yazmak için yıllarca beklediğinden bahsediyor.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, oldukça derin bir kitaptı. Bir kadının karşılıksız hisler beslediği bir erkeğe kendini ne kadar adayabileceğiyle ilgili hüzünlü bir mektubun öyküsüydü. Bir insanın aşk uğruna aynı hatayı defalarca yapmasını, bir kadının yüreğinin ne yükler taşıyabileceğini ve sevdiği adamı, o kendisini tanımasa bile, ümitsizce bekleyişini anlatıyor.
Kitaptaki hikaye oldukça üzücü. Belki tahmin ettiğiniz belki de edemeyeceğiniz bir sonu var ancak hikayenin veriliş biçimi beni çok etkiledi. Mektubun sahibinin sözleri çok derinden, çok samimi olarak aktarılmış. Etkilenmemek elde değil.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefan Zweig‘in başarılı kitaplarından bir tanesi. Sadece uzunca bir mektup uzunluğunda olduğundan, bir gün içerisinde okuyup bitirebileceğiniz, üzerinizde etki bırakan bir kitap.