Hiç aklımda yokken, stantta görüp adını ve arka kapağındaki yazıyı beğendiğim için aldım bu kitabı. Yani kitaptan hiçbir beklentim yoktu. Kitap Deniz Kavukçuoğlu‘nun cinsellik üzerine yazdığı on üç öyküden oluşuyor. Aklınıza asla Grinin Elli Tonu gelmesin. Cinselliği satan, onun üstünden kendini okutan öyküler değil bunlar. Bir yeni yetmeden mahallenin teyzesine, orta yaşlı bir profesyonelden bir gurbetçiye çeşit çeşit insanın hayatının vazgeçilmez ve doğal bir unsuru olarak cinsellik ve karşı cinsle olan macerasını anlatan hikayeler buluyorsunuz. İçinde ilk aklınıza gelecek olan aldatma ve platonik aşklar olduğu gibi sizi şaşırtacak ”uzaktan” ilişkiler, akıl sağlığıyla oynayan beraberlikler, saplantılar da var.
Bence cinsellik ve ilişkiler hakkında yazmak, yani yazının tonunu, tarzını kıvamında belirlemek göründüğünden zor olmalı. Bayağılaşmadan, okuyucuyu kendinden itmeden hikaye anlatabilmek önemli. Kavukçuoğlu’nun kitabında en beğendiğim taraf bu oldu. Yazarın akıcı ve kıvrak anlatımı hem öyküleri olduğundan çekici hale getirmiş hem de kösnüllüğü bayağılaştırmadan sunabilmiş. Örneğin kitaba adını da veren hikayede ‘spoiler’ olmasın diye söyleyemediğim olguyu işleyişi çok farklı. Bu hikayeyi babanın gözünden izlemek çok rahatsız edici olabilecekken yazarın uslubu bu farklı yaklaşımı okunur yıkıyor.
Peki öykülerin kurgusu? Anlatılanların yıllarca sizinle yaşayacağını, aklınızdan çıkmayacak karakterlerle tanışacağınızı söyleyemem. İlginç, kendini okutan, yer yer şaşırtan öyküler zaman geçtikçe zihninizde birbirine giriyor. En azından bende öyle oldu. Okumamın üzerinden geçen üç ayda aklımda parçalar, sahneler ve ana fikirler halinde kaldı öyküler. Kimi öyküleri beğendim bazılarındaysa yazarın anlattıklarını gerçekçi bulmadım; biraz öykü işlesin diye abartılmış, doğal akıştan uzaklaşmış buldum. Mesela Mor zevkle okumama rağmen böyle bir öyküydü.
Kitabın arka kapağında belirtildiği gibi hikayelerde yazarın gözlemleri ön planda. Hatta bazı öykülere gerçek hikayelerin karıştığı hissi uyandı bende. Almanya’da okumuş ve yaşamış olan yazarın yine Almanya’da geçen ve kahramanları arasında Türkler bulunan öyküleri bende bu kanıyı uyandırmış olabilir.
Sonuç olarak isteyerek okuduğum, okuduğuma da özellikle yazarın tat veren anlatımı nedeniyle memnun olduğum öte yandan kurgu hakkında aynı takdiri duymadığım bir kitaptı. Yazarın Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? adlı anı kitabı ilgimi çekmişti. Yazarın akıcı anlatımıyla hayatın cilveleri birleşince öykü kitabından daha güzel bir okuma deneyimi sunabilir diye düşünüyorum şimdi.