Aynı Yıldızın Altında – John Green

Bu kitap hakkında ne demeliyim tam olarak bilemiyorum. Öncelikle yazılanlardan, bahsedilenlerden ne kadar etkilendiğimle başlayayım. Herkes beğenmiş, ağlamış, resmen kitaba aşık olmuştu. Ben de merak ettim ve kitapçıda kitabı elime aldım. İlk izlenimim kitabın kapağının ne kadar tatlı olduğuydu. Siz de eğer bu kitabı gördüyseniz eminim sizin olsun istemişsinizdir. O bulutlar, tatlı mavi renkli sert ciltlenmiş kapak tasarımıyla zaten sizi çeken bir kitap. Ardından arkasını okudum ve evet bu benim kitabım olabilir dedim.

İlk izlenim her zaman önemlidir, ama yanıltıcı olabilir, dikkat!

ayni-yildizin-altindaAynı Yıldızın Altında, John Green’in çok beğenilmiş ve The New York Times Bestseller’a da girmiş kitabı. Kansere yakalanmış iki gencin, bir destek toplantısında ilginç tanışmalarıyla başlıyor her şey. Hazel umudunu kesmek üzere, sırf annesini kırmamak adına bu toplantılara katılıyor. Augustus ise kanseri bir kez yenmeyi başarmış, tek bacağı olmayan, yakışıklı ve bir o kadar çekici genç. Augustus’un unutulmamak adına yaptığı konuşmalar ve Hazel’in ona verdiği cevaplar ikisini bir araya getiriyor. Böylece görüşmeye, birlikte vakit geçirmeye başlıyorlar. Birbirlerine önerdikleri bir kitap üzerine arkadaşlıkları daha da ilerliyor. Hazel, bu Görkemli Izdırap adlı kitaptaki karakterlere neler olduğunu merak ediyor kitap bittikten sonra, öğrenmek istediği tek şey bu ve kitabın yazarına karakterlerin hayatları hakkında sorular sormak. Artık ikisinin olayı haline gelen bu kitabın yazarıyla tanışmak için Augustus dilek hakkını kullanıyor ( kanserli çocukların bir dileklerini yerine getiren bir kuruluş var ). Böylece yolları Amsterdam’a düşüyor. Bu sırada aralarındaki ilişki daha da ilerliyor, birbirlerine aşık oluyorlar. Ancak bu iki aşık gencin arasına yine kanser giriyor. Augustus kanserle bir kere daha mücadele ederken, aşkı, fedakarlıkları, mücadele etmeyi ve hayatta iz bırakmayı birlikte öğreniyorlar.

Daha fazlası için Aynı Yıldızın Altında‘yı okuyunuz!

Ben bu kitabı beğendim mi, evet. Ama beni tatmin etti mi hayır. Bunu dediğimde kitabı bunca beğenen ve seven insan bana kızabilir, ama biraz fazla abartılmış değil mi sizce de?

Hikayesi üzücü. Benim de kitabın son sayfalarını okurken gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Ama kanserli iki çocuktan bahsediyoruz ve ikisinden birisinin öleceğini biliyorum kitabın sonunda, bu zaten hüzünlü bir hikaye!  Hikaye kazanıyor, kanser her zaman okuyucuyu vuran etkenlerden birisidir. Ancak dil kazanmıyor, anlatım kazanmıyor. Bazen kitabı okurken ne oluyor ya dediğim yerler oldu, sık sık oldu bu. Bir şeyi okurken sanki yazar olan biten her şeyi anlamamızı bekliyormuş gibiydi, kafasının içindeymişiz gibi davranmış. Bu durum malesef kitabın beni sarmasını engelledi. Bir de o şiirsel anlatımlar var ki… Bazen ne okuduğumu anlayamadım, lise yaşındaki iki çocuğun konuşmasından bahsediyorum ( Hazel dışarıdan üniversite okuyor, ama o sayılmaz ), John Green o kadar alangirli cümleler kuruyor ki dönüp dönüp tekrar okuyorum, bu sefer olaydan kopuyorum ve ne diyor anlamaya çalışıyorum. Oldukça yorucu buldum bu kısımları, bir yerden sonra saçmalamaya başlamış gibi geliyor ağır laflar edeceğim diye. Tamam adamın dili ağırmış suç mu diyebilirsiniz, ama hayır kitap hiç de öyle ağır bir roman değil ki.

—-Azıcık spoiler uyarısı, ufak tefek şeylerden bahsediyorum!—-

Kitabın konusu aslında oldukça basit. İki kanserli genç birbirine aşık oluyor ve son zamanlarını sevmiş oldukları bir kitap üzerinden geçiriyorlar ve bu hayatlarında önemli bir yer ediniyor. Söylemeliyim ki en başından beri Hollandalı Lale Adam meselesinden hoşlanmadım. Güçlü bir olay değil kitap için. Hazel’in bu konuya bu kadar takmış olmasını da yazar bana samimi olarak aktaramadı malesef. Isınamadım bu olaya, bu nedenle bununla çok zamanını harcıyorsun kızım diye kızmışlığım çoktur.

Kitapta gereksiz gördüğüm bazı şeylerden bir tanesi sık sık bazı şeyleri büyük harflerle yazmaları. Şunu anlıyorum; İsa’nın Gerçek Anlamıyla Kalbi. Bu kitaptaki artık bir tür espri haline gelmiş, çok normal. Ama gerekli gereksiz her yerde büyük harflere başvurulmuş, dönüp bakıyorum özel bir anlamı var mı yukarıdaki örnekte olduğu gibi diye, ama hayır.

Kitap bölümlere ayrılmış. Bölümler de bölümlere ayrılıyor aslında. Bazen bir iki paragraf bir şey anlatıyor yazar, sonra öteki paragraf hop bir şeye geçiyor.  Kitabı çok bölük pörçük buldum. Daha iyi bir şekilde birbirlerine bağlanılabilirdi olaylar.

Bu kitabı sadece beğendim, çünkü gençlik romanı, çünkü kanserli iki çocuk var ve benim yüreğim böyle şeyler kaldıramıyor, ister istemez üzülüyorum ve kendimi kitaba yakın hissediyorum.

Kitapta tabi ki hoşuma giden kısımlar olmadı değil. Öncelikle bunlardan bir tanesi, tamamen tesadüf olarak bu yaz Amsterdam’a gitmiş olmam. Bu kitabı oraya gittikten sonra okudum. Hazel ve Augustus için özel bir anlam taşıyan Anne Frank House’a ben de gittim ve Hazel olayları anlatırken her şey gözümde tam olarak canlandı. İlk defa yurtdışına çıktığım ve bulunduğum bir yerde geçen bir roman okuduğum için bu his mükemmeldi, benim için ilkti. Bu nedenle Amsterdam kısımları ayrı bir hoşuma gitti. Evet oraya aşık olmamak elde değil, eğer Augustus gibi biriyleyseniz ona da aşık olmamak elde değildir eminim!

Benim yabancı kitaplarda takıldığım konulardan bir tanesi de kitabın orjinal adıyla Türkçe adıdır. Kitabın orjinal adı The Fault in Our Stars, Yıldızlarımızdaki Hata olarak Türkçe karşılığı söylenebilir. Yayınevi, Aynı Yıldızın Altında olarak yayımladı bu kitabı. Kitabın hikayesini de biraz okuyunca ben şöyle düşündüm, herhalde kanserli gençlerin ikisi de ölüyorlar ve yanyana iki mezarda yatıyorlar, böyle kavuşuyorlar yıldızları seyrederek! Kızıyorum böyle olaylara, çünkü orjinal isimlere bağlı kalınmayacaksa konuya bağlı kalınıp bir isim verilmesi daha uygundur. Orjinal isim tam olarak Hazel ve Augustus’un tanışmalarına vesile olan konuşmaya dayanıyor çünkü.

Bu kitaba karşı böyle hislerim olduğu için üzgünüm. Ama bu yazıyı yazmadan önce internette biraz araştırdım ve benimle aynı düşünen okurlar olduğunu gördüm. Onlardan da aldığım cesaretle yazdım bunları. Kitabı beğendim evet, ama eleştirilecek yanı çoktu malesef. Sevmek için birçok nedeniniz var, hatta okumadan sevmek için birçok nedeniniz var. Kitabın tasarımı, reklamları ve dünya tatlısı John Green‘in kendi çekmiş olduğu kitabıyla ilgili videolar var.

İyi haberler de var. Aynı Yıldızın Altında film olarak çekiliyor bu sıralar. Karakterler sevimli, hayalimdeki gibi değil ama yine de beğendim. Filmin daha vurucu, daha hatasız olmasını diliyorum. Çıktığı zaman tabi ki kaçırmadan izleyeceğim.

Düzeltme: Filmi Temmuz 2014’te sinemada izledim ve muhteşemdi 🙂