Klasikler zamana meydan okuyan, ölümsüz eserlerdir. Konularını insandan aldıkları için, insan durdukça klasikler de zamana meydan okumaya devam edecektir. Anlatılan hikayeler, başka zamanlarda, başka dünyalarda yaşansa da; savaşlardan, toplumsal hareketlerden, hayat mücadelelerinden bahsetse de; hepsinin ortasında insan ve onun duyguları yer almaktadır.
(Martı Yayınları)
Şimdiye kadar gördüğüm en iyi, en kendini ifade eden klasik eser tanımıyla giriş yapmak istedim. Çünkü klasiklere bayılıyorum, her geçen gün okuduklarıma yenisini eklemek istiyorum, ancak klasik eser nedir diye sorsalar bu kadar ifade edemezdim heralde. Jane Eyre, bayılarak okuduğum dünya klasiklerinden bir tanesi oldu.
Jane Eyre, annesi ve babası ölmüş küçük bir kızdır. Ona yengesi bakıyordur, ancak yaşadığı bu evde o kadar mutsuzdur ki, çünkü onu hiç kimse sevmiyordur. Bir gün yengesi onu yatılı bir okula gönderme kararı alıyor ve böylece Jane Eyre nefret ettiği bu evden ayrılıyor. Lowood Okulu’nda iyi bir eğitim alıyor ve ardından mürebbiyelik yapmak üzere Thornfield Malikanesi’nde işe başlıyor. Burada Adele adlı küçük bir kıza ders veriyor. Ve bir gün evin asıl sahibi Bay Rochester geliyor. İşte bundan sonra, hayatı boyunca acı çekmiş bu küçük kızın kalbi ilk defa aşk duygusunu tadıyor. Ancak her şey göründüğü kadar basit değil. Thornfield’daki ilginç olaylar, Bay Rochester’ın gizlediği sırlar Jane Eyre’in hayatını etkiliyor.
Jane Eyre, mükemmel bir roman. İngiliz havasını sonuna kadar hissedebilirsiniz. Charlotte Bronte, dönemin yaşam biçimini, insan ilişkilerini, sosyal hayatı mükemmel aktarıyor. Jane Eyre karakteri ise çok güçlü bir kadın karakter. Sohbetiyle sizi adeta hayrete düşürüyor. Bu kadar acı çeken biri olmasına rağmen çok güçlü duruyor. Ben de güçlü kadın karakterleri severim:)
Jane Eyre, Jane Eyre adlı karakterin biyografisi gibi yazılmış. Jane Eyre, en başından size hayatımı anlatacağım diyor ve yengesi ve kuzenleriyle yaşadığı evden bahsediyor. Arada size sesleniyor, sevgili okuyucu diyerek. Sizinle konuşuyor. Bu nedenle Charlotte Bronte’nin tarzını da sevdim.
Kitapla ilgili sanırım gözden kaçmayacak en büyük özelliklerden bir tanesi de betimlemeler. İnsan betimlemeleri, doğa betimlemeleri, yaşadıkları mekanlar… Hepsi ince birer gözlem sonucu aktarılıyor. Böylece nasıl bir yerde yaşadıklarını, çevrelerindeki insanları siz de bir yandan düşünüyor, gözünüzde canlandırıyorsunuz.
Jane Eyre, uzun, dil olarak orta ağırlıkta bir roman. Çok çok hızlı ilerlemedi benim için, bu nedenle bir oturuşta okudum diyemeyeceğim, ama hayır sıkılmadım. Benim elimdeki versiyonda ( tam metin olduğu yazıyor ) kitap 38 bölümden oluşuyor ve sizi yormuyor. Jane Eyre konu olarak biraz dram biraz aşk içerdiği için ağır ilerlemeler bana göre sorun olmadı.
Bu kitabı okuyunca aklıma ister istemez Jane Austen geldi. Jane Austen’ın yalnızca Aşk ve Gurur’unu okudum. Bildiğiniz üzere Jane Austen İngiliz romanlarının en ünlü isimlerinden bir tanesi. İster istemez benzerlikler var ve kıyaslama yaptım. Jane Eyre’i okurken daha fazla zevk aldığımı söylemeliyim.
Jane Eyre’i okuduktan hemen sonra bir de 2011 yapımı filmini izledim. Şunu söylemeliyim ki okumadan asla izlemeyin! Çünkü kesinlikle aynı tadı alamadım. Film o kadar ağır, kasvetli bir filmdi ki kitabını okumamış olsaydım ve merak etmeseydim kesinlikle izlemezdim. Kitaba bayıldım, ancak film olmamış.
Jane Eyre ile birlikte klasiklere geri dönüş yaptım, umarım devamı da gelir. Klasiklerin tadı gerçekten bambaşka ve kendini iyi okur diye nitelendiren herkesin mutlaka okuması gereken kitaplar olduğunu düşünüyorum.
Jane Eyre, Charlotte Bronte‘nin en başarılı romanlarından bir tanesi. Bildiğiniz üzere Charlotte Bronte, Emily Bronte’nin (Uğultulu Tepeler) kızkardeşi. Bronte Kardeşler bu işi biliyor gibi gözüküyor.