“Parçalanmış iki cesedin başında bulunan Dolunay, olayı evinden gören yaşlı bir adam” diye başlayan çarpıcı bir arka kapak yazısının hevesiyle, Kapı‘ya başladım. Üstelik kapaktaki “nefes almayı unutmayın” uyarısı da bir hayli etkileyiciydi. Ancak hayal kırıklığına uğramam çok kısa sürdü. Rıdvan Cankiç‘in muhtemelen ilk kitabı olan bu romanda, fikir güzel, olay örgüsü ve karakterler çok zayıftı. Olayın çözülmesi için 870 sayfalık kitabın yaklaşık 850 sayfasına sabretmek gerekiyor. Son 20 sayfada hikaye hızla ve yüzeysel olarak sonlandırılmış. Zaten kitap boyunca yarıda bırakmakla emeğe saygı duymak arasında gidip geliyor insan. Bitince, bu kadar sayfaya iyi sabrettim duygusundan başka bir şey kalmadı bende. Ara ara son dönemin modası, olayların arasına aşk heyecanını ekleme isteği sonuç vermiş. Yaratılmış karakterler birbirine kusursuz derecede yakışıyor. Bu da hikayeyi en azından zaman zaman -gerçeklikten uzak olmakla birlikte- okunur kılıyor. Bunun dışında, editör hataları benim okuduğum baskıda düzeltilmemişti. Bazı çok bariz dil bilgisi hataları (örneğin çekim eki olan -de -da’ların sertleştirilmesi) sinirlerimde elektriklenmeye yol açmadı değil.
Jim Carey’nin muhteşem filmi Thurman Show misali, Kahraman’ımızın hayatının izlenmesinin etkisi, psikolog İrem’in eğitim hayatı ve işindeki yeteneği, Dolunay karakterinin çözülemezliği Kapı’nın iskeletini oluşturuyor. Ben çok hoşlanmadım, ama fantastik severler için denenebilir.