KIR ÇİÇEĞİ TEPESİ- Kimberley Freeman

Kır Çiçeği Tepesi, sıcak, sizi içine alan, hüzünlü bir öykü. 

Beattie, hayalleri olan gencecik bir kız. Ancak çalıştığı eğlence klübünde yakışıklı ve evli bir adam olan Henry’e aşık oluyor. Henry’den hamile kalan Beattie, Henry’den ses çıkmaması ve bu arada annesinin onu evden kovmasıyla birlikte bebeğinin doğumunu bekleyebileceği ve ardından onu evlatlık vereceği bir eve yerleşiyor. Günlerini burada geçirirken bir gün Henry çıkıp geliyor ve Beattie o günden sonra her şeyin iyi gideceğine inanıyor…

kir-cicegi-tepesi

Ama işler hiç de beklediği gitmiyor. Henry işini bırakıp karısından da kaçtığı için artık beş parasız. Parasızlık daha çok içmesine, kumar oynamasına neden oluyor. Bu hayata katlanamayan Beattie, kızı Lucy’yi de alıp kaçıyor. Bir kasabaya yerleşiyor. Önceleri dikiş dikiyor. Ardından şanslı bir elin yardımıyla bir çiftlik kazanıyor. Böylece Beattie çiftçiliği öğreniyor. Yeniden aşkı tadıyor. Ancak kızının elinden alınmasına engel olamıyor. Peki Beattie, çiftçiliği öğrenebilecek mi, ayakları üstünde durup Lucy’yi yeniden kazanabilecek mi dersiniz?

Kır Çiçeği Tepesi iki koldan ilerleyen bir hikaye. 1929’larda Beattie ile başlayan hikaye, 2009’da Emma ile devam ediyor. Emma, başarılı bir balerin. Artık hayatta olmayan büyükannesi Beattie’nin en sevdiği torunu. Ancak işkolik bir kadın. Dans etmek hayatının anlamı, ancak bir yandan da özel hayatına zarar veriyor. İlişkisi bitiyor. Ardından bir de sakatlanıp artık dans edemez hale geliyor. İşte bundan sonra büyükannesinden kendisine bir ev kaldığını öğreniyor. Eşyaları toparlayıp evi satmak üzere Tazmanya’daki çiftliğe giden Emma, büyükannesinin gizli geçmişine şahit oluyor. Anılarla dolu olan bu evde ne gibi sırların saklanmış olduğunun peşine düşüyor.

Kır Çiçeği Tepesi, Kimberley Freeman tarafından yazılmış, güzel ve dokunaklı bir roman. Eleştireceğim yönleri de var elbet, ama kitabın sizi içine almasına engel olmayan ufak şeyler bunlar:) 

Öncelikle Kır Çiçeği Tepesi’nde Londra, Sidney, Tazmanya arasında yolculuk ediyoruz. Farklı farklı mekanlar ve hepsinde betimlemeler çok iyiydi. Tazmanya’daki çiftlik gözümün önünde canlandı desem yeridir. O okaliptüs ağaçları, alabildiğince yeşillik ve kır çiçekleri… Yazar bu konuda başarılıydı. Siz de Tazmanya’daki güneşin tadını çıkarıyor, ancak Londra’daki yağmurlu havanın etkisiyle durgunlaşıyorsunuz. 

Ayrıca iki apayrı zaman diliminde ilerliyor hikaye. 1929 yılı ve insanların yaşam tarzı, eğlenme tarzı, düşünceleri aktarılmış. Ayrıca o zamanlar koyu bir ten rengine sahip olmanın nasıl zor bir yaşam sürmek demek olduğunu da aktarıyor. 

Beattie karakterini çok sevdim. Güçlü kadın karakterlerini zaten severim evet, ama kendim de örgü örmeye ve dikiş dikmeye meraklı olduğumdan karakteri kendime yakın gördüm.

Kır Çiçeği Tepesi‘ni okurken bazen okuduğum diğer kitaplara rastlamadım değil. Beattie ve Henry’nin kaçtıktan sonraki yaşamlarını 22 Britanya Yolu’na, Beattie’nin kızının ellerinden alındıktan sonra peşine düşüşünü Kış Bahçesi’ne benzettim biraz. Emma’nınkini okurken de sakatlandığı bölümlerde Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi’ni hatırladım. Bunlar sadece kitabı okurkenki hislerimdi, yani yazar bu öyküleri oralardan almış demiyorum.

Kitapla ilgili eleştirebileceğim nokta, Beattie’nin hikayesi ne kadar güçlüyse Emma’nınkini o kadar zayıf buldum. İki koldan ilerleyen bu tip romanlarda malesef zor bir iş. Ama Emma’nın öyküsünden çok Beattie’ninki ilgimi çekti benim. 

Ah o sonu… Böyle sonlar beni çok üzüyor. Okuyun, beraber tartışalım..

Kır Çiçeği Tepesi, güçlü ve başarılı bir kadının aşk ve hüzünle yoğrulmuş geçmişini anlatıyor.