KİTAP HIRSIZI – MARKUS ZUSAK

kitap-hirsiziKitap Hırsızı, Markus Zusak‘ın son zamanlardaki popüler kitaplarından bir tanesi. Ankara Kitap Fuarı’ndan almış olduğum bu kitabı geç okudum, geç bitirdim ve geç yorumluyorum.

Kitap Hırsızı, ismiyle beni çeken kitaplardan bir tanesi. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine almıştım. Anne Frank’in Hatıra Defteri’ni okuduktan sonra Nazi Almanya’sı ile ilgili kitaplara devam edeyim derken başladım böylece Kitap Hırsızı’na.

Kitap Hırsızı, annesi tarafından daha güvenli yetiştirilmek üzere kendisine bakacak bir ailenin yanına götürülen küçük bir kız. Yolda giderken trende kardeşi hastalanıyor ve hayatını kaybediyor. Kardeşini toprağa gömerken mezarcının düşürdüğü kitabı cebine atmakla işe başlayan kitap hırsızı, yalnızca Mezarcının El Kitabını değil, bundan sonra birçok kitabı çalacak.

Gittiği ailede Hans, bir baba olarak küçük Liesel’e kucak açıyor. Anne Rosa da sert görünse de Liesel’i güvende tutmak için elinden geleni yapıyor. Liesel arkadaşlık kurma konusunda sıkıntı çekerken mahalleden arkadaşı Rudy giriyor devreye. 

Nazi Almanya’sı. O dönemin zorlukları, yalnızca Yahudiler için değil Almanlar için de geçerli. Açlık, kirlilik, ölen insanlar, yakılan yıkılan şehirler, bomba sesleri, bir Yahudiyi saklamanın zorlukları… Kitap Hırsızı tüm bunların ortasında kitap okuma aşkıyla yanıp tutuşan bir kız. 

Kitap Hırsızı birçok yönden ilginç bir kitaptı. İlk olarak kitabı Azrail’in ya da ölümün ağzından dinliyoruz diyebilirim. Evet, bu kitabı daha da ilgi çekici yapan nedenlerden bir tanesi. Okumak zevkliydi. Ama kötü yanları da yok değildi. Örneğin ölecek olan bir karakteri pat diye söyleyiveriyor anlatıcı. Çok mutluydu, ancak ölecekti gibi. Bunun dışında, öldükten sonra neler olabileceği hakkında değişik bir bakış açısı olmuş. Azrail’in çok meşgul biri olduğunu tahmin edersiniz o dönemler. İşte bunu bir de ölümün tarafından dinlemiş oluyoruz. Sizce memnun muydu bu durumdan?

Anlatıcı bu kadar farklı olunca kitabın tarzı da farklı oluyor. Kitapta birçok küçük küçük notlar vardı. Başta beni rahatsız eden, hatta anlam veremediğim notlar. Örneğin bir olay anlatılırken, küçük bir not aslında şöyle oluyordu veya bir yandan bu karakter şöyleydi, bu karakterin portresi şöyleydi, şu kelimenın anlamı bu gibi. Bu notlar bana biraz eski tarz romanları anımsattı, hani şu anlatıcının her olaya dahil olduğu, şimdi bu karaktere kızıyorsunuz ama aslında o böyle hissetmiyor diye bizi rahatlattığı romanlar. Dediğim gibi başta yadırgadım, gereksiz gördüm. Ancak daha sonraları yazarın tarzına alışınca seviyorsunuz bu notları.

Kitap Hırsızı çok çok hızlı başladı benim için. Ancak bir yerden sonra biraz sıkıldım. Olaylar sakin veya uzatılmış geldi. Art arda 2. Dünya Savaşı hakkında bir kitap okumanın verdiği bir sıkılganlık da vardı. Bu nedenle kitabıma ara verdim. Biraz uzak kalmak iyi geldi ve kitabı tekrar elime aldığımda her şey daha iyiydi. Kitabın özellikle son sayfaları beni çok ama çok etkiledi. Boğazım düğümlendi. Yazar kitabın genel havasında olayları çok sert anlatmasa da kitabın sonunda öldürücü darbeyi vuruyor. Bu nedenle kitabı üzülerek bitirdim.

Kitap Hırsızı yazarın çok satan romanlarından bir tanesi. Bir de filmi bulunmaktaymış. Henüz filmi izlemediğim için yorum yapamıyorum ama en kısa zamanda izleyeceğim, ülkemizde vizyona girmediğini de ekleyelim. 

Azrail’in notlarından hoşuma gidenler;

Senden nefret eden bir çocuktan daha kötü tek şey. Sana aşık bir çocuk.

…Çocuklar gözlerini zorlayarak okumaya çalışıyordu ve Azrail gibi bir rahibe olan Rahibe Maria’nın etrafında bir hale görüyorlardı. Bu arada; insanların bu Azrail fikrini seviyorum. Orak fikrini seviyorum. Beni eğlendiriyor.

…”Ölüm beni aldığında,” diye yemin etti çocuk, “yumruğumu yüzünde hissedecek.” Şahsen bundan hoşlanabilirim. Böylesine aptalca bir cesaret. Evet. Bu çok hoşuma gider.