Şeytan ve Şair – John Underwood

Kadim dost, İsa aşkına,

Dağıtma bu mezarın tozunu.

Bu mezar taşını koruyanı Tanrı korusun,

Ve kemiklerimi yerinden oynatana lanet olsun.

Ünlü İngiliz Yazar William Shakespeare‘in mezar taşında yseytan-ve-sair-john-underwoodazan bu yazıların ortaya çıkarılmasından sonra, yazdığı eserlerin çalıntı olup olmadığı veya aslında Shakespeare diye birinin var olup olmadığı konuları tartışılıp durdu. Bununla ilgili filmler çekildi. Şeytan ve Şair de bu tartışmalar üzerine yazılmış bir kurgu roman.

Kısaca bahsedecek olursam, ünlü bir profesör olan Desmond Lewis, California’da vereceği konferansa gitmeden önce eski bir gazeteci arkadaşı olan Jake Fleming’i arar. Ona bir kitap yazdığını ve okumasını istediğini söyler, Jake kitabın ilgi alanı dışında olduğunu belirtir ancak Lewis’i kıramaz ve kabul eder. Jake, misafiri Desmond Lewis’in gelmesini beklerken, profesörün kayıp olduğu haberi yayılır. Bunun üzerine Jake profesörün başına neler gelebileceğini araştırmaya başlar. Ancak profesörün cesedi, intihar ettiği mesajı verilmiş bir şekilde bulunur. Profesörün intihar etmediğine, ancak öldürülmüş olabileceğine inanan Jake, profesörün ölmeden önce ne gibi sırlar keşfettiğini ve kitabının ne hakkında olduğunu bulup bu görevi tamamlamayı görev edinir. Böylece Londra’ya uçar. Daha sonra ona katılan kızı ile birlikte kanıtların peşinden giderler ve bu kanıtlar onları bambaşka gerçeklere götürür.

Jake ve kızı Melissa gizlenen gerçekleri ortaya çıkarırken tarihin, edebiyatın belki de hiç açılmamış sayfalarını bizlere gösteriyor John Underwood.

Kabul ediyorum, Şeytan ve Şair kurgu bir roman. Ortaya atılan birtakım iddialar üzerine yazılmış. Ancak bu kadar iyi kurgulanabilirdi. Yapılan araştırmalar, gösterilen kanıtlar beni ikna etmeye yetti. O eserleri gerçekten William Shakespeare yazdı mı yazmadı bilemem, ama olaya bir de bu açıdan bakmak sizi heycanlandırmaya yetiyor. Neden olmasın sorusu aklıma takılıp durdu açıkçası.

John Underwood‘un anlatımı da sizi sıkmayan, olayın içine alan türden. Olay en başta 17 Mayıs 1593’te Westminster Sarayı’nda idamı istenen bir yazar-şairin hikayesiyle başlıyor ve sonra günümüze dönüyor. Kitap uzun sayılmayacak ve her biri adlandırılmış bölümlerden oluşuyor, her bölüm ise çarpıcı bir şekilde sona eriyor. Yazarın dili akıcı, eğer benim gibi okuyacak vaktiniz az değilse sayfaları birbiri ardına çevireceksiniz.

Tabi ki kitapta hoşuma gitmeyen yerler olmadı değil. Özellikle belirtmewilliam-shakespearem gereken kitabın bitişi oldu. Böyle bir kitap için daha heycanlı, çarpıcı bir son hak ettiğini düşünüyorum bu kitabın. Ancak John Underwood malesef tansiyonu düşürüyor, belirsizliklerle sizi başbaşa bırakıyor. Bir de Jake karakterinin yanına belki daha güçlü bir kadın karakter çizilebilirmiş diye düşünüyorum. Çünkü Şeytan ve Şair tarz olarak Dan Brown’ın romanlarına çok benziyor, okuyanlar o kitaplarda kadın karakterlerin ne kadar güçlü olduğunu bilirler. Jake ve kızı bilgili ikili olmuş, bir de sonradan onların tarafında yer alan Profesör Diana var, ancak o da görmek istediğim gibi güçlü bir ilişki değil bana göre.

Şeytan ve Şair‘i okuduktan sonra tabi ki bu konuya olan merakım arttı. Filmleri araştırdığımda karşıma Anonymous (2011) çıktı. Hemen onu da izledim. Size de izlemenizi tavsiye ediyorum, çünkü Anonymous’da eserlerin gerçek sahibi olarak bambaşka bir kişi üzerine yoğunlaşılıyor ve böyle farklılıkları okumak benim hoşuma gitti. Kurgu’nun güzelliği bu olsa gerek.

Şeytan ve Şair, türünde okuduğum en güzel kitaplardan birisi. Dan Brown’un tarzına yakın, bu nedenle o tip kitapları seven okuyucular bayılacaklardır eminim. Siz de edebiyata meraklıysanız, gerçeklerin değişebileceğine inanıyorsanız Şeytan ve Şair’i okuyun derim!