Alacakaranlık – Stephenie Meyer

Hepimiz bu kitabı okuduğumuz ilk anda aşk duygusunu yüklememişmiydik her sayfaya? Peki neden çirkinleşti her şey, neden mahvoldu Alacakaranlık‘ın o gizemli öyküsü? Bu kadarını da fazla abartmışsınız diyenler olabilir, ancak bir kitabın bu kadar kısa süre içerisinde önce yükselmesi ve beğeni toplaması ile ardından basitlik seviyesine inmesi insanda kitap okumak adına gerçekten hüzün yaratıyor.

Hiç kimsenin henüz, Alacakaranlık diye bir kitabı bırakın, alacakaranlık diye bir şey duymadığı dönemlerde çıktı aslında bu kitap. Okuldan bir arkadaşımın okuduğunu gördüğümde büyük ilgi gösterdik, o da bize hikayesini anlattı ve kitabı okuma isteği orada başlayıverdi. Eğer bu yazıyı okuyorsanız Alacakaranlık’ı okumama ihtimalinizi göremiyorum ancak yine de bilgi vermek istiyorum.

Vampirlerin, klasik vampir filminde gördüklerimizin aksine tabutlarda yaşamadığı, pelerinlerle dolaşmadığı, her önüne geleni de yemediği bir dünya Stephenie Meyer‘ın dünyası. Forks adında bir kasabada yaşayan Cullen ailesi, vampir olup kendilerini insan kanına karşı eğitmişlerdir. Kasabadakilerle birlikte insan gibi yaşamlarını sürdürüyorlar. Vampir dönüşümünü tamamlamış bu kişiler, insanken ısırıldıkları andaki gibi kalıyorlar. Ancak tenleri çok açık renk alıyor ve soğuk oluyor, ayrıca değişim geçirdiklerinde de olağanüstü bir güzellikleri oluyor. Bu nedenle Cullen ailesi baya ünlü bu kasabada. Daha sonra kitabın diğer başkahramanı Bella, kasabaya babasının yanına taşınır. Edward Cullen’a aşık olur. Bu arada vampir olduğunuda öğrenir, hatta onun gibi olmak ister çünkü Edward ile sonsuza kadar yaşamak fikri çok iyi görünür. Serinin dört kitabında, birbiri ardına gelişen olaylar anlatılır, sonunda Edward ve Bella evlenirler ve hatta vampir-insan karışımı bir de kızları olur.

Kitaplar, eğer kitap olarak kalsaydı sanırım her şey daha iyi olurdu. Kitapları büyük beğeniyle okumaya başladık, Edward’ın Bella’ya olan aşkına daha çok saygı duyduk, fedakarlıklarına hayran kaldık. Kısacası seriyi çok sevdik. İşte olan bu sırada oldu. Kitaplarının daha çok satılmasını duyulmasını isteyen Stephenie Meyer kitabının film haklarını sattı. 3. kitap Türkiye’de çıktıktan bir kaç hafta sonra Alacakaranlık sinemalarda yer aldı. Herkes Alacakaranlık’ı duydu, duymayanlara ise zorla duyuruldu. Zorla diyorum, çünkü o dönem filmden çıkan kitabevine koşuyor ve seriyi hemen alıyordu. Okullarda, kafelerde, her yerde herkesin elinde Alacakaranlık vardı. İşte bu cehennem gibi bir şeydi. Çünkü kitapta Bella’nın Edward ve Jacob arasında bir tercih yapmasını isteyen sevgili okurlar malesef kitabın tadını bırakmadılar. Ve bizde seriyi tamamladıktan sonra Alacakaranlık ile ilgili her şeye kulaklarımızı tıkamayı tercih ettik. Filminde karakterleri canlandıran oyuncular için ise hiç bir şey söyleyemiyorum.

Bu sadece insanların yorumları ile ilgili değil aslında. Stephenie Meyer‘ın ilk iki kitabında konu oturmuş, ancak kendi adıma üçüncü kitabın bir oyalama olduğunu düşünüyorum. Olay örgüsü eksikliklerle dolu. Kitabın sonundaki vampir savaşının anlatıldığı sayfaların yavanlığını sizde göreceksiniz. Bu son kitap Şafak Vakti’nin son bölümü içinde geçerli. Sürekli Bella’nın kalkanıyla ilgili yaptıklarını okuyup durduğumuz bölümden bahsediyorum. Zaten yazarın diğer kitabı Göçebe‘ye bu kadar ilgi gösterilmediğini, karma öykülerin yer aldığı bir kitapta öyküsünün bulunmasının onu iyi bir yazar yapmadığını, başka bir  yenidoğan vampirin hayatını anlattığı kitabının ise farklı bir etki yaratmadığını görüyoruz.

Bunları konuşmak anlamsız, çünkü yazar kötüleştirse de biz tüm seriyi okuduk, filmler kalitesiz çekilse de tüm filmleri seyrettik. Çünkü bu seri nasıl olsa okunacak ve izlenecekler arasına çoktan girmişti. Kimsenin edebi bir kaygı gözetmeksizin yazdığı kitaplar ve nasıl olsa önce okuyucunun mutlaka izleyeceği düşük bütçeli kalitesiz filmler. Bunlardan sıkıldık artık, maddi kaygı gözetmeyen sanatçı kaldı mı?

Bu kitaba kitapyurdu.com’dan indirimli fiyata sahip olabilirsiniz

Alacakaranlık SetiStephenie Meyer