– Nehruchao’dan –
‘Şiir, bilinmeyen uzağa özlem duyan ve onu bilinen yakın kılan bir duygu, kavranamayan gizliyi açan ve onu anlaşılır görünce dönüştüren bir düşüncedir’ diyerek önsözünde ne güzel tarif etmiş kendi dizelerini, Cibran.
Ben de Cibran’ın bu tarifinden yola çıkarak, onun mısralarını, babaannemin dilinden dökülen ninniler gibi dinledim. Soruyorum sizlere, hangi dizenin tadı babaannelerin yaptığı aş ile benzerlik gösterebilir. Ve cevaplıyorum bu sorumu sizler adına: bu kitapta.
Bu şiir kitabı ve şiirsel yazılar, sadece babaannelerin aşları ile sınırlı kalmayıp, anne şefkati de barındırıyor. Okyanusun ortasında çaresiz kalan yelkenliyi de.
Okyanusa ulaşmak için damlaları teker teker aşmak gerek dizelerde, okurken dizeleri çölde isen eğer vahayı bulmak için inanç gerek. İşte böyle gereklilikleri vardı bu dizelerin. Halil Cibran’ın tek bir dili yoktur bilmelisiniz. Bazen yağmur olur yağar çıplak ormanlara, bazen de ırmak olur sessiz kalır insanlara. Bazen yüce dağ gibi Tanrısal özellik taşır dizeleri, bazen bu dağlarda günahkârların dizlerini kanatır. Düşünce olur, insanlığın hükümdarını karşı çıkar. Kum saati gibi iyi okumalısınız Cibran’ın ruhum dediği dizelerini çünkü vakti zamansızdır onun.