Taht Oyunları‘nı duymayan kalmadı. Daha çok iyi prim yapan dizisi nedeniyle, ancak George R.R. Martin tarafından kaleme alınan kitabı da oldukça popüler. Bilinenin dışında bir fantastik roman olarak sınıflandırabileceğimiz bir hikayesi var. Öncelikle size konusundan biraz bahsetmek istiyorum.
Yazların on yıllar, kışların bir insan ömrü sürebildiği bir diyar burası. Zamanında Yedi Krallık’ın hüküm sürdüğü, ancak şimdi tek bir krallık haline gelmiş bir düzenin olduğu bu dünyada, kuzeyde sert rüzgarlar esiyor, güneyde ise sıcak günler yaşanıyor. Yaz mevsiminin sonlarında başlayan hikayede, binlerce yıldır görünmeyen varlıkların tekrar ortaya çıktığı dedikoduları yayılmaya başlarken, bir yandan da Yedi Krallık’ın tek kralının oturduğu Demir Taht için komplolar kuruluyor.
Kuzeyde Starklar, tahtta Baratheonlar, Dar Deniz’in ötesinde sürülmüş Targaryenler, taht için sinsi planları olan ve parası hiç tükenmeyen Lannisterlar, Tullyler, Arrynler…Bu hanedanlıkların hepsi için zor zamanlar başlıyor.
Kral Robert Baratheon, arkadaşı Kışyarı Lordu Eddard Stark’tan Kral Eli olmasını istemek için kuzeye gidiyor. Bu ziyaret kralın arkasından oynanan oyunlar hakkında birtakım şüpheler uyandırıyor. Kral Eli olarak Demir Taht’a doğru yol alan Eddard Stark, önceki Kral Eli’nin ölümünün arkasındaki sır perdesini kaldırmak için uğraşırken bilmemesi gereken şeyler öğreniyor. Bu sırada Robert’ın tahtı elinden aldığı Targaryen Hanedanı’nın son üyeleri Viserys ve Daenerys, tekrar güç kazanmak için At Efendileri Dothrak’larla birleşiyor. Khal Drogo ile evlenen Daenerys, evine dönmek için planlar yapmaya başlıyor. Lannisterlar’dan kralın karısı olan Cercei tahtı ailesi adında elinde tutmaya çalışırken, kendilerini savaşın ortasında buluyorlar.
Taht Oyunları‘nın hikayesi sizlere tam olarak anlatamayacağım derecede karışık. Birçok hanedanlık, bir o kadar karakter ve oynanan birçok oyun var.
Taht Oyunları için bilinenin dışında bir fantastik roman demiştim. Taht Oyunları hakkında okuduğum eleştiri yazıları üzerine ben de türü hakkında düşündüklerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle evet bu bir fantastik roman. Ancak Yüzüklerin Efendisi ya da Hobbit gibi elflerin, trollerin olduğu bir dünya değil, ya da Harry Potter’ın bulunduğu sihirli bir dünya gibi. Gerçek hayatta görebileceğimiz bir düzenin değişik bir dünyaya oturtulması gibi. Taht Oyunları’nda da krallıklar, krallar-kraliçeler, lordlar, leydiler var. Taht için yapılan savaşlar açısından gerçek bir roman gibi. Ancak mevsimler uzun sürüyor, ormanın derinliklerinde öldüğü halde dirilip korku saçan yaratıklar kol geziyor, ejderhalar bir zamanlar var olmuş ve Daenerys sayesinde binlerce yıldır görülmedikleri halde yeniden ortaya çıkıyorlar. Yüzüklerin Efendisi’ni okumuş biri olarak gerçeğe yakın olan bu fantastiği daha çok sevdiğimi söylemek istiyorum ( filmlerine lafım yok, hala favorim! ).
Taht Oyunları‘nı okumak konusunda en büyük hatalardan birini yaptım. Bu da dizinin ardından kitabı okumak oldu. Olayların nasıl sonuçlanacağını bilmek kitabı okumamda sıkıntı yarattı bana. Biraz yavaş ilerledim bu nedenle, bir de kitabın toplamda 847 sayfa olduğunu göz önüne alırsak Taht Oyunları beni biraz oyalamış oldu. Ancak yinede zevk aldım tabi ki. Taht Oyunları’nı gerçekten beğenerek okudum.
Kitabın tarzından bahsedelim. Kitap bölümler halinde yazılmış. Her bölüm ana karakterlerden birinin adını taşıyor, o bölümde o karakterin başına gelenler veya onun gözlemleri olarak diğer karakterlerin başına gelenler aktarılıyor. Aynı karaktare birkaç kez dönüş yaparak olayları bir sıra halinde anlatıyor George R.R.Martin. Haliyle bölümler çok uzun değil, bu nedenle daha kolay okunurluk sağlıyor bizlere.
Karakterden karaktere geçerek okuyoruz, bu da diğer karakterlerin hayatlarına daha yakından bakabilme imkanı sağlıyor bize. Örneğin Sur’a giden Jon’un yaşadıklarını, karısından ve çocuklarından bazılarından ayrı kalmış Eddard’ın yaşadıklarını, bu sırada Catelyn’in başına gelenleri ve bu karakterlerle henüz aynı sahneyi paylaşmamış Daenerys’in hikayesini öğrenmiş oluyoruz. Bölümler heycan verici noktalarda bitiyor, böylece o karaktere ne oldu diye merak ederek bir sonraki bölümleri daha da heycanla okuyoruz.
Kitap akıcı bir dille yazılmış. Olayların temposu hiç düşmüyor, biraz entrika ve savaş tarz romanları sevenler için birebir.
Eleştirilebilir noktaları yok mu, tabi ki var. Öncelikle kitapta yer alan ırkların çok yaratıcı olmaması, şöyle diyeyim tanıdık ırkların fantastik biçiminin karşımıza getirilmesi gibi noktalar var. Taht Oyunları‘nı izlemeye başlamadan önce bir arkadaşım şöyle demişti, “atlılar var, onlara barbarlar diyorlar, kısrak sütü falan içiyorlar, sanki Türkler’den bahsediyor gibi geldi bana”. Arkadaşımın bu tezinin, izlememden sonra okuduğum eleştiri yazılarından sonra sadece ona ait olmadığını gördüm. Hatta benden ve arkadaşımdan daha ince gözlemleme yapmış Kitap Notları. Ancak çok takılmıyorum bu noktaya, dediğim gibi gerçeğe yakın bir fantastik daha hoşuma gidiyor Taht Oyunları ile birlikte. Çeviriden kaynaklanan demiyorum, Türkçe bozukluğundan kaynaklanan hatalar var, devamlı olarak hata düzelten biri olarak gözümden kaçmıyor.
Diziyi de izleyen birisi olarak karşılaştırma yapabilirim. İzleyenler bilir, en başta Taht Oyunları’nın öne çıkan özelliği cinsel içeriği. Dizide devamlı böyle sahneler varken kitabın sade olması ben de şaşkınlık yarattı. Çünkü cinselliğin sattığı bu dönemde diziyi izlerken kendimce kızıyordum. Tabi kitapta hiç yok değil, ancak dizide abartıldığı gibi sahneler sizi kesinlikle beklemiyor. Kitap bu konuda bence normal bir düzeyde kalıyor. Bir başka nokta, kitapta olanlar hemen hemen diziye aktarılmış durumda, atlanılmış sahnelerin azlığından repliklere kadar kitabın aynısı. Karakterlerin de uygun olduğunu düşünüyorum.
Taht Oyunları, Buz ve Ateşin Şarkısı adı verilen serinin ilk kitabı. Serinin devam kitapları Kralların Çarpışması ve Kılıçların Fırtınası kısımlar halinde yayınlandı. Serinin yazımı halen devam ediyor.
George R.R.Martin hakkında bilgi edinmek için tıklayınız.