Khaled Hosseini‘nin Uçurtma Avcısı kitabı okuduğum en duygusal, yürek burkan kitaplardan biriydi. Yazarla bu kitabıyla tanıştım ve çok sevdim. Afganlı yazar, kitaplarında Afganistan’ın güzel günlerinden bugünkü haline nasıl geldiği ve bu durumun insanların hayatlarına nasıl dokunduğuyla ilgili çok etkili romanlar yazıyor. Yazarın ikinci kitabı Bin Muhteşem Güneş’i okumadım, kitaplığımda duruyor, ancak hikaye biraz Uçurtma Avcısı’nı andırdığı için daha sonra okumaya karar verdim. Bu sırada yazarın yeni kitabı Ve Dağlar Yankılandı (2013) çıktı. Kitabı hemen edinmeme rağmen yeni okuma fırsatım oldu.
Ve Dağlar Yankıladı ile Khaled Hosseini bu sefer bize Afganlı iki kardeşin hüzünlü öyküsünü anlatıyor, Abdullah ve Peri. Abdullah, Peri’yi her şeyden çok seven ağabeyi. Oldukça fakir olan bir ailenin çocukları. Babaları Sabır, eşini Peri’nin doğumunda kaybettikten sonra yeniden evleniyor. Yeni eşi Pervane ile de bir oğlu olan Sabır, ailesini geçindiremiyor. Bu sırada, Kabil’de zengin bir ailenin yanında çalışan Pervane’nin kardeşi Nebi, ona bir teklif ile geliyor. Çalıştığı evin hanımı Nila çocuk sahibi olamadığı için, Nebi Sabır’a, Peri’yi bu aileye vermesini söylüyor. Peri zengin bir ailenin tek çocuğu olacak, rahat bir hayat sürecek, iyi okullarda okuyacak, ancak eski ailesini bir daha hiç göremeyecektir. İşte böyle ayrılıyor iki kardeşin hayatları birbirinden.
Peri henüz dört yaşında olduğu için giderek eski hayatını unutuyor, bir ağabeyi olduğunu, annesinin ölmeden önce kendisi için söylemiş olduğu ve ağabeyinden dinlediği ninniyi, üvey dayısı Nebi’yi ve daha sonra yeni annesi Nila ile dönmemek üzere ayrıldığı Afganistan’ı.
Abdullah da kardeşinin özlemini yüreğine gömüyor. Peri’den kalan tek şey, çok sevdiği kuş tüylerini sakladığı bir çay kutusu oluyor.
Böylece araya yıllar, savaşın iç karartıcı acı yüzü ve mesafeler giriyor. Peri Fransa’da, Abdullah Amerika’da… İki kardeşin hüzünlü öyküsünün devamı Ve Dağlar Yankılandı‘da.
Khaled Hosseini yine hüzünlü bir hikaye seçmiş. Afganlı yazar kitaplarında zaten ülkesinin geçirmiş olduğu kötü zamanları okuyucuya anlatmayı seçiyor her zaman. Afganistan’a barış gerçekten geldi mi, oradaki halk yeni halinden memnun mu, savaş neleri aldı götürdü bunları insanlara romanlarıyla aktarıyor. Abdullah ile Peri’nin hikayesi de böyle. Yine acıklı, yine hüzünlü. Ancak üzülerek söylüyorum ki bu romanda bir şeyler eksik, bir şeyler olmamış.
–Bundan sonrasına kitabın içeriği hakkında bilgi vermeden devam edemeyeceğim. Bu nedenle kitabı okumayanların yazının devamını okumamasını tavsiye ediyorum.–
Kitap çok güzel başlıyor. Başta yer alan hikayeyi çok sevdim. Peri’yi neden verdiğiyle ilgili Sabır’ın anlattığı bir masal…Bir çırpıda geçiyorsunuz bu sayfaları. Öykü çok güzel, meraklandırıyor sizi yazar. Ancak sonuna gelince…
Yazar Abdullah ile Peri’nin hikayesini direkt olarak anlatmayı seçmemiş. Onların hikayesini Nebi’den, Doktor Markos’tan, ilerleyen kısımlarda Abdullah’ın kızı Peri’den dinliyoruz. Tabii bu sırada kitapta birçok öykü var. Pervane’nin hikayesi, Doktor Markos’un neden doktor olmayı seçip de neden Afganistan’a geldiği, komşu çocukları İdris’in Afganistan ziyaretinin etkileri vesaire vesaire… Maalesef, Khaled Hosseini bu hikayeleri anlatırken konudan çok uzaklaşmış. Kitapta gereksiz çok yer vardı. Hikayelerin her biri ayrı güzeldi evet, ama Abdullah ve Peri’ye hiç odaklanmamış gibiydi, ucundan ucundan sanki okuru kandırır gibi birer satırlık bilgi veriyor öykülerin sonunda, o da Abdullah ve Peri ile direkt ilgili değil, aileye ne oldu, diğer kardeş ne yaptı gibi. Abdullah ve Peri’ye kitabın bir başında, bir de sonlarında yeniden odaklanıyor, ortalarda Peri’ye ne oldu biraz anlatıp rahatlatıyor bizi. Ancak Abdullah’ın neler yaşadığıyla ilgili bir bilgi yok. Peri’nin üstesinden nasıl geldi, Amerika’ya nasıl gitti gibi. Bu nedenle kitap boyunca haydi ama artık bir şeyler öğrenelim istiyorsunuz. Yeni anlattığı hayat hikayeleri de bazen yarım kalıyor, cevaplanmamış sorularla başbaşa bırakıyor sizi. O yüzden konuyu çok dağıtmış gibi geldi bana.
Kitabın sonunda Peri ve Abdullah maalesef istenilen şekilde buluşamıyorlar. Her kitap mutlu bir şekilde bitmek zorunda değil. Ama bence en azından Peri, Abdullah’ın yıllar boyu saklamış olduğu kuş tüyleri dolu kutuyu eline aldığında, onun ne olduğunu hatırlamalıydı. Hikayenin sonu çok yavan bir şekilde bitiyor bana göre. Abdullah’ın ilerleyen hastalığı Peri’yi tanımasına engel oluyor evet, ama en azından Peri için bu şekilde bitiremeyebilirdi yazar. Çünkü kitabın son bölümleri zaten okuyucuyu tatmin etmiyor, konu dağılıyor. Abdullah ve Peri hakkında bir şeyler öğrenmek isterken yan karakterler hakkında bir dünya öykü okuyoruz. En azından okuyucuya böyle bir son borçlu olduğunu düşünüyorum.
Bunun dışında anlatımı yine akıcı, elinizden düşüremeyeceğiniz bir kitaptı. Ben kitabı yarısından sonra bir gecede bitirdim. Bu okuma isteğim Abdullah ve Peri hakkında artık bir şeyler öğrenmek istememden de kaynaklanıyordu. Kısacası hikaye çok güzel, ama yazar kitabı bitirememiş bana göre.
Kitabın fiziksel özelliklerine değinecek olursak, kitabın kapağı çok etkileyici ve kitabın konusuna uygun. Kapaktaki iki çocuğun resmine bakmak bile insanı hikayeyi okurken özellikle çok etkiliyor. Çocukların yüzünde anlatamadığım bir hüzün var.
Bir süre Khaled Hosseini‘ye ara, daha sonra Bin Muhteşem Güneş’i okuyacağım. Favori yazarlarımdan bir tanesi Khaled Hosseini. Beni Ve Dağlar Yankılandı‘da biraz tatmin etmese de günümüzün en başarılı yazarlarından bir tanesi olduğunu düşünüyorum. Umarım sıradaki romanında, diğer romanlarındaki dengeyi korur.
Khaled Hosseini’nin Morkitaplık’ta yer alan diğer kitapları;