Agora – Marta Sofia

Agora, Mısır’ın İskenderiye şehrinde bilimin bir çok alanında çalışmalar kaydedildiği bir zamandan özgür düşünmenin dinsel baskılar altında engellendiği zamana kadar geçen kanlı günleri anlatan Marta Sofia‘nın kitabı.

Bilim ve kültür adına şimdiye kadar birikmiş en önemli hazineleri barındıran İskenderiye Kütüphanesi’nin müdürü Theon’ın biricik kızı Hypatia, burada öğrencilerine ders vermektedir. Hypatia, sadece bir öğretmen değil; bir filozof, zeki bir matematikçi ve usta bir gözlemci – bir astronom- idi. Ayrıca çok saf ve olağanüstü bir de güzelliği vardı. Babasıyla birlikte her gece yıldızları gözlemler, hareketlerine anlamlar vermeye çalışır ve dünyanın izlediği yörünge hakkında bir fikir edinmeye çalışırdı.

Asıl hikaye ise köle Davus‘ın Hypatia ve babasının evine gelmesiyle başlar. Davus henüz genç bir köledir ve köle olmaktan nefret eder. Sürekli olarak özgür bir adam olarak yaşayacağı günleri düşünmektedir. Bu sırada evde Theon ve Hypatia’nın çalışmalarına yardım eder ve Hypatia’nın bilgeliğine hayran kalır. Bu hayranlık giderek bir aşka dönüşür. Ancak bu aşkın bir çıkış yolu olmadığını bilir, bilse de Hypatia’nın kendisini bir köle dışında bir erkek, gerçek bir insan olarak fark etmesini çok istemektedir. Çünkü Hypatia, kölelerle diğer insanların ayrımını dersleri sırasında verdiği bir takım örneklerle belirtmektedir. “Kavga kölelere göredir…” Bu ise Davus’ı çok ama çok üzmekte ve bir çıkmaza sokmaktadır.

Hypatia’ya hayranlık ve aşk duyan sadece Davus değildir. Sınıfından bir öğrencisi olan Orestes, Hypatia’ya derin bir aşk beslemektedir ve bunu tüm tiyatronun önünde Hypatia’ya ilan eder. Hypatia ise kendisini bir erkeğe adayacak, özgür düşünmekten vazgeçecek bir kadın, bir bilim insanı değildir. Bu nedenle Orestes tüm zaman boyunca Hypatia’ya aşık olacak, ancak Hypatia aşkına aşk ile karşılık vermeyecektir.

Bu sırada şehirde Ammonius adında bir Hristiyan, İskenderiye’deki bir diğer din mensupları olan Paganlar ile tanrısını yarıştırmaya kalkar. Şehrin merkezi olan Agora’da bir ateş yakılır. Ateşin içinden yanmadan geçerse tanrısının gerçek olduğunu ve onu koruduğunu ispatlamış olacaktır. Bir mucize ile Ammonius yanmadan ateşlerin arasından geçer ve bu mucizeyi gerçekleştiren adam olarak tüm Agora‘da adını duyurur.Bu şekilde başlayan bir dizi olay Hristiyanlar ve Paganlar arasında bir düşmanlığa neden olur. Hypatia’nın bir Pagan olan babası Hristiyanlara karşı hırsla dolar, çıkan isyanda onlara karşı savaşmaya karar verir. İsyanın çıktığı gün ise Hypatia ve öğrencileri kütüphanede ders gördükleri için burada kapalı kalırlar.

İsyanın çıktığı gün herkesin hayatı değişir. Kütüphanede mahsur kalanlar Piskopos tarafından affedilir ancak kütüphaneyi Hristiyanlara teslim etmeleri şart koşulur. Bunun üzerine alabildikleri kadar bilimsel hazine değerindeki belgeleri almaya çalışırlar. Bu sırada alabildiği kadar belgeyi, bilimsel modelleri, papirüsleri almaya çalışan Hypatia Davus’ı bulamaz. O sırada çıkagelen Davus’a kölelerin en lazım olduğu anda orada olmamasından yakınır ve statüsünü tekrar ona hatırlatır. Artık çok kızan Davus, diğer Paganlar ile birlikte gitmez ve yağmacı Hristiyanlarla birlikte tüm hırsını kütüphanedeki tanrı heykellerinden alır. Eve döndüğünde ise gözü dönmüştür, Hypatia’ya saldırmaya çalışır. İçinde biriktirdiği tüm arzuları yaşamak ister ancak istese de yapamaz. Bunun üzerine Hypatia Davus’ı affeder ve onu özgür bırakır.

Artık özgür bir adam olan Davus, önce Agora’da kendi bilmeden dolaştıktan sonra Ammonius’a gider. Bir Hristiyan olarak tanrının emirlerini yerine getirdiğini düşünerek giderek daha da kötülükler yapmaya başlar. Çünkü şehirde Piskopos Cyril dini hükümleri elinde toplamıştır ve gözü hırstan başka bir şey görmeyen bir adamdır. Hristiyanları kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye başlar. Geçen uzun yıllar boyunca Davus, Ammonius ve diğerleri ile birlikte şehirde dini katı bir şekilde uygulatmıştır. Aradan geçen onca zaman sonra Orestes ise Hristiyan olmuş ve vali olarak görev yapmaktadır. Cyril’in amacını görür ve öğretmeni Hypatia’ya danışmakta bir sakınca görmez. Bu durum ise halk arasında tepkiye neden olur. Vali dinsiz birinden yardım almaktadır ve daha da kötüsü bu kişi bir kadındır.

Vali Orestes’in bu yaptıkları Davus’un arkadaşlarının harekete geçmesine neden olur. Hypatia‘yı dinsizlikle, öğretilerinden dolayı bir filozof değil cadılıkla suçlarlar. Davus hatasını bilir, yaptıklarının tanrının isteği olmadığını anlar ama çok geç kalmıştır. Hypatia’yı uyarmak ister ama arkadaşları çoktan onu ele geçirmiştir ve tüm şehirde hakaretler yağdırarak dolaştırmaktadır. Sonunda Hypatia’yı artık kilise olarak kullanılan kütüphaneye götürdüklerinde derisini canlı canlı yüzmek isterler. Davus buna engel olur ve Hypatia’nın daha fazla acı çekmemesi için ona kendisini gösterir ve af dileyen ve onay bekleyen bir bakış atar. Hypatia’da ona aynı şekilde karşılık verir ve Hypatia’nın ölümü Davus’ın elinden olur.

Marta Sofia tüm bu olayları Davus’ın ağzından aktarmaktadır. Hypatia’ya olan aşkı, onun çalışmaları, daha sonra Hristiyan olarak yaptıkları ve İskenderiye’nin almış olduğu hal Davus’un ağzından birebir anlatılmaktadır. Hypatia ise, tarihin önemli bilim insanlarından biri olarak çok yaklaştığı Dünya’nın yörüngesinin elips olduğunu kendisi anlamış ancak aktarma fırsatı bulamamış olarak hayata veda etmiştir. Kitabın filmi de çekilmiştir. Kitabın çok uzun olmamasından dolayı film kitaba birebir uygun. Öyle ki replikler bile kitabın cümleleriyle örtüşmekte. Önce kitabı okuduktan sonra, Mısır’ın ve İskenderiye’nin ihtişamını Agora adlı filmden de görebilirsiniz.